İbn Ebu’l-Hadîd’e Göre Ali b. Ebû Tâlib’in Siyasî Kararları

Mutezile’nin Bağdat kolunu Basra kolundan ayıran en önemli hususlardan biri, Ali b. Ebû Tâlib’e (ö. 40/661) bakış açısıdır. Basra kolu ilk dört halifenin fazilet sırasını bunların göreve gelme sırası olarak kabul etmiş, Bağdat kolu ise ilk üç halifeyi meşru saymakla birlikte Ali b. Ebû Tâlib’i onlardan daha faziletli görmüştür. Bağdat Mutezilesi içerisinde bu hususu en yüksek tonda dile getirenler Ebû Cafer el-İskâfî (ö. 240/854), Ebu’l-Kâsım el-Kabî (ö. 319/931) ve İbn Ebu’l-Hadîd (ö. 656/1258) olmuştur. Özellikle ekolün son temsilcilerinden olup “Mutezile’nin Allâmesi” unvanını taşıyan İbn Ebu’l-Hadîd, Nehcu’l-belâga’ya yazdığı şerhte Ali’nin üstünlüğünü kararlılıkla ve samimiyetle savunmuştur. O, bununla yetinmeyerek bazı çevreler tarafından Ali’nin siyasî kararlarına yöneltilen birtakım eleştirileri Bağdat Mutezilesi’nin bakış açısıyla ele almış ve tenkit etmiştir. Bu tenkitler üslup ve içerik bakımından ilgi çekici olmanın yanı sıra önemli tahlilleri barındırmaktadır. Bu makale İbn Ebu’l-Hadîd’in bahsi geçen tenkitlerini konu edinmiş, bu suretle içerdikleri tahlillere dikkat çekmeyi amaçlamıştır. Makalede tasvirci yöntemin yanı sıra yorumlayıcı yöntem de kullanılmıştır. İbn Ebu’l-Hadîd, İmâmiyye gibi Ali’nin ismetini vacip görmese de kabul etmiştir. Dolayısıyla Ali’ye yöneltilen eleştirileri, Ali’nin ismeti noktasından hareketle cevaplandırmıştır. İbn Ebu’l-Hadîd’e göre: (a) Ali b. Ebû Tâlib Hz. Peygamber’in vefatından sonra hilafeti talep etme hususunda taksiratta bulunmamıştır. O, başkalarının hilafeti talep edeceğine ihtimal vermediği için acele davranmaya gereksinim duymamış, ancak olaylar kimsenin beklemediği yönde gelişince İslam’ın maslahatı gereği kılıcını çekmeyerek var olan durumu kabullenmiştir. (b) Ali, Ömer b. el-Hattâb’ın (ö. 23/644) ölmeden önce belirlediği şuraya katılmakla doğru yapmıştır. Zira bu şura, hilafetin kendisine geçmesi, böylelikle de kitap ve sünnetle amel etmesi ve Resûlullâh’ın sünnetini yaşatması için bir fırsattı. (c) Ali’nin halife Osman (ö. 35/656) kuşatıldığında Medine’den ayrılmaması bir hata değildir. Çünkü o, isyancıların Osman’a ulaşmasını önlemesine rağmen Ümeyye ailesi tarafından Osman’ı öldürmekle suçlanacağını tahmin etmemiştir. (d) Ali, Osman’ın öldürülmesinden sonra insanların yoğun rağbetine istinaden hilafeti üstlenmiştir. Böylece hilafetin liyakatsiz kişilere geçmesini engellemiştir. (e) Cemel Savaşı’nın patlak vermesinde, şeriatın vurguladığı adalet esasını uygulamak isteyen Ali’ye muhalefet eden dünya sevdalısı grup suçludur. (f) Ali, hilafeti devraldığında Muaviye’yi (ö. 60/680) Şam valiliğinden azletmekle isabet etmiştir. Zira Muaviye Şam valisi olarak kalsaydı bile kesinlikle Ali’ye muhalefet etmekten geri durmayacaktı. Ali, tek çözümün kılıç olduğunu önceden görmüş, bu sebeple zaman kaybetmeden Muaviye’nin üzerine yürümüştür. (g) Ali, Şam ordusunu Fırat’ın suyundan mahrum bırakmamakla şeriata uymuş ve kendisine yakışan müsamahakâr bir tavır sergilemiştir. (h) Sıffın Savaşı’nın tahkim ile sonuçlanması ve kararın iki liyakatsiz hakeme bırakılmasında Ali değil, tüm uyarılarına rağmen onu buna mecbur bırakan kendi safındaki isyancı muhalifler suçludur. (i) Ali, Sıffın’daki ateşkes antlaşmasında isminin önünden halife unvanını silmeye razı olurken Hz. Peygamber’in Hudeybiye Antlaşması’nda isminin önünden nübüvveti silmesini örnek almıştır. (j) Ali’nin şair Necâşî gibi bazı taraftarlarının Muaviye’nin safına katılmaları kendi ayıplarıdır. Bunlardan bazıları, işledikleri suçlar nedeniyle cezalandırıldıkları için, bazıları da Muaviye’nin bahşişlerine nail olmak için Ali’yi terk etmiştir. (k) Muaviye’nin Mısır’ı ele geçirmesinde Ali’yi, Mısır valisi Kays b. Sa‘d’ı (ö. 60/680) ve halefi Muhammed b. Ebû Bekir’i (ö. 38/658) suçlamayı gerektirecek bir durum yoktur. (l) Son olarak Ali, kendisine suikast düzenlenmesine ihtimal vermediği için korumasız dolaşmıştır. İbn Ebu’l-Hadîd bu görüşlerini ortaya koyarken her ne kadar Ali’nin ismetini esas almışsa da genel anlamda tutarsız yorumlar yapmamış ve tarihî gerçeklere aykırı şeyler söylememiştir. Dolayısıyla onun söz konusu görüşlerinin ilmî değer taşıdığını teslim etmek gerekmektedir.

Yazar:Ahmet SONAY
Yayın:Kader
Cilt:19
Sayı:1
Sayfa:95 – 119
Tarih:2021
DOI:10.18317/kaderdergi.917058
ISSN:2602-2710
URL:https://dergipark.org.tr/tr/pub/kaderdergi/issue/63320/917058