Çağdaş dönemde pek çok kelâm eserinde iman ve bilgi arasında ilişki kurulması neredeyse sıradan bir durum haline gelmiştir. Pek çok araştırmacının iki kavram arasında bir şekilde olumlu bir diyalektiğin önünü açmayı amaçladığı söylenebilir. Bu sayede bilgiden imana, imandan bilgiye giden âdeta stabilize bir yol açılmış sayılır. Böylece bilgi ve düşünce temeline oturan iman tahkîkî iman niteliği kazanarak daha güçlü hâle gelmiş, salt kalbî, duygusal bir edim olmanın ötesine taşınarak rasyonel ve kognitif bir temele oturmuş sayılır. Ancak bu ilişkiye dayanarak söyleme güç katmak adına iman esaslarını terâküm eden bilimsel ve felsefî müktesebâtla desteklemek karşımıza bazı sorunlar çıkarmaktadır. Nitekim bunun en tipik örneğini iman tanımıyla ilgili yapılan detaylı açıklamalarda buluyoruz. Sünnî mütekellimler imanı kalp ile tasdik olarak tanımlamışlardır. Sorun şu ki zaman içinde kelâmın kalbine akıl, tasdikine bir başka disiplinin, mantık ilminin tasdiği karışmış, karıştırılmıştır. Kelâmî tasdikle felsefî/mantıksal tasdik nominal yönü dışında özü itibariyle birbirleriyle örtüşen tasdik türleri değildir.
Yazar: | Fatih İBİŞ |
Yayın: | Türkiye İlahiyat Araştırmaları Dergisi |
Cilt: | 5 |
Sayı: | 2 |
Sayfa: | 546 – 579 |
Tarih: | 2021 |
DOI: | 10.32711/tiad.1014863 |
ISSN: | 2602-3067 |
URL: | https://dergipark.org.tr/tr/pub/tiad/issue/66402/1014863 |