İnsanların Tanrı anlayışları onların varlık, bilgi, değer veya sanat anlayışları üzerinde belirleyicidir. Dolayısıyla çalışmada izi sürülen “gerçeklikte özgünlük probleminin” mihver noktasını evrenin başlangıcına akledici ve yaratıcı kudret olarak bir Tanrı’nın konulup konulmayacağı, eğer Tanrı evreni yaratmışsa bu müdahalenin devam edip etmediği meselesi oluşturmaktadır. Çalışmamızda da eğer tanrının evrenle ilişkisi devam ediyorsa bunun sınırının, özellikle yaratıcı akla ve özgür iradeye sahip insanların ürettiği bilim ve teknolojide Tanrı’nın etkisinin veya katkısının ne olduğu, Tanrı’ya atıf yapmadan varlık, bilgi ve değer inşasının mümkün olup olmadığı konusu irdelenmektedir. Bu konu hem evreni sanki bir yaratıcısı yokmuş gibi sunan ideolojik bilimciliğin oluşturduğu değer yıkımına dikkat çekmek hem de dine karşı konumlandırılmış bilimsel algı ile oluşturulan din-bilim çatışmasının özellikle dindar insanların bilimsel düşünceye ve teknolojik üretime karşı mesafeli durmalarına sebebiyet vermesi bakımından araştırmaya değer görülmüştür. Bu bağlamda transhümanizm, yapay zekâ ve sanal gerçeklik gibi dijital çağa ait fenomenlerin dinî-teolojik açıdan yeri ve değerini tespit etmek için Müslüman kelamında önemli bir literatür yüküne kavuşmuş “halk-ı cedid / yeniden yaratma” ve “teceddüd-i emsâl / benzerini var etme” kavramlarına müracaat edilmiş, nesnel, zihinsel ve dilsel gerçeklik biçimlerinin İslâm inanç sisteminde nasıl gerekçelendirildiği konusu incelenmiştir. En başından itibaren gerçekliğe bakış konusunda iki yöntemsel ilkeye sadık kalındığı tespit edilmiştir. İlki âlem denilen varlık düzlemlerinin hiçbirisinin gerçek dışı kabul edilmediği; İkincisi gerçek dışı olmayan bu alemler
hiyerarşik bir yapı sunsa da kaynağını ilk ve nihaî varlık anlamında el-Haq yani bizzat Allah’tan almaları nedeni ile hiçbirinin kötü ve değersiz addedilmediğidir. Nesneler dünyası ise kumûn denilen kümülatif potansiyel zuhûr denilen bir süreç içinde, meydana gelmektedir. Fakat bu gerçeklikler çift kutuplu bir anlamı gerektirir. Kur’an’a göre insanın kendi cenahından gördüğü ve dokunduğu bu dünyadaki şeyler aslında ilahi doğa açısından tıpkı bir filmin fragmanlarının birbirine eklenmesi gibi her an gözle görülmeyecek bir hızda gerçekleşen ilahi yaratmanın bir tezahürüdür. Fakat bu öyle rastlantısal bir oluş değildir. El-Hakku’l-Evvel denilen ilk gerçeklikte hikmet denilen bir programlama sistemi içinde varlığa gelmektedir. Durum böyle iken her şeyi salt maddeye indirgeyen ideolojik bilimciliğin teknolojik retimdeki ilahi katkıyı yadsıması bir bakıma varlık, bilgi ve değer üretiminde Tanrı’ya atıf yapmayarak
intihal suçu işlediği söylenebilir. Buna karşın gelenek ve gelecek arasında geçişi kolaylaştırmak için gerekli olan dinî inancı dinamik yapısından koparan katı fideist tavrın da bilimsel düşünceye ve teknolojik üretime mesafeli durma ile büyük yaratmanın felsefesinden uzaklaştığı iddia edilebilir. Sonuç olarak hem ideolojik bilimciliğin hem de katı fideist tavrın din ve bilim arasında ürettikleri bu çatışmanın gerçekçi bir temelinin olmadığı; bütün oluşların Allah’ın evrene koyduğu kanunlar çerçevesinde gerçekleştiğini dolayısıyla farklı gerçeklik ve olgusal durumların hakikat ve değerinin bu eksende konumlandırılması gerektiğini belirtmek gerekmektedir.
Yazar: | Hamdullah ARVAS |
Sempozyum Başlığı: | Yapay Zekâ, Transhümanizm, Posthümanizm ve Din Uluslararası SemPozyum Bildiri Özet Kitabı |
Yer: | Erzurum |
Yayıncı: | Atatürk Üniversitesi Yayınları |
Tarih: | 2021 |
Sayfa: | 51-52 |
ISBN: | 978-625-7086-55-4 |
URL: | https://ekitap.atauni.edu.tr |