Cismin hakikatine dair tartışma, İslam düşünce tarihinde pek çok meseleyi doğrudan ya da dolaylı olarak ilgilendiren bir problematik olarak varlığını sürdüregelmiştir. Bu sebeple metafizikte ve tabiat felsefesinde cismin tanımı ile birlikte cismin hakikatine dair tartışmalara da geniş yer verilmiştir. Bu tartışmalar çerçevesinde ortaya çıkan farklı görüş ve değerlendirmeler ise konunun ele alındığı çeşitli eserlerde tasnife tabi tutulmuştur. Böylece cismin hakikatine dair farklı anlayışlar ve bunların temsilcileri ile ilgili açık bir şemanın ortaya çıkması amaçlanmıştır. Kemalpaşazâde de kimi yazma nüshalarda “Cismin Hakikatine Dair Risâle: Risâle fî tahkîki hakîkati’l-cism”, bazılarında ise “Tafra Risâlesi: Risâletü’t-tafra” olarak adlandırılan bir eser ile bu tartışmalara katkıda bulunmuştur. Risâlenin hemen başında önceki müelliflerin yaptığı gibi cismin hakikatine dair görüşlerin bir tasnifi verilmiş, ardından risâlenin adından da tahmin edileceği üzere Nazzâm’a aftedilen görüş ve bununla bağlantılı olarak tafra teorisi ele alınmıştır. İbn Sînâ’nın el-İşârât adlı eseri üzerine yazılan çalışmaların oluşturduğu geleneğin bir parçası olan bu risâlede Kutbuddin er-Râzî’nin el-Muhâkemât adlı eserindeki değerlendirmeleri yönlendirici olmuştur. Burada dikkat çekici olan husus, o dönemde hakim bir görüş veya temsilcisi bulunan bir teori olmamasına karşın tafra görüşünün müstakil bir çalışmaya konu edilmesidir. Zira tarihsel süreçte cismin hakikatine dair madde-sûret, arazcılık, çeşitli versiyonlarıyla atomculuk gibi çok farklı teoriler ortaya atılmış olsa da Ebü’l-Huzeyl el-Allâf’a atfedilen atomcu teori kelâmcılarca, Aristotelesci hilomorfik teori ise felâsife nezdinde kabul görmüş ve bu ikisi başat teoriler olarak mücadele halinde olmuşlardır. Nazzâm’ın cisim görüşü ve buna bağlı olarak ortaya attığı tafra teorisi ise her ne kadar tabii cismin yapısına dair tasniflerde yer almış olsa da aslında elenmiş bir teori olup güncelliğini yitirmiştir. Buna rağmen Kemalpaşazâde’nin Nazzâm’ı ve tafra teorisini neden gündemine aldığı ise ancak dikkatli bir inceleme neticesinde anlaşılabilmektedir. Sanılanın aksine, Kemalpaşazâde’nin Nazzâm’ı ve onun cismin hakikatine dair görüşlerini savunmak ya da reddetmek amacıyla gündemine aldığını söylemek zordur. Bunun yerine o, Kutbuddin er-Râzî’nin yorum ve değerlendirmelerini tartışmayı tercih eder. Onun bu tartışmada Râzî’ye karşı ileri derecede eleştirel tutumu da ayrıca dikkat çekicidir. Bu eleştirel tutumu, risalenin yazılış amacını ve nihai gayesini ortaya koyan bir gösterge olarak okumak mümkündür. Bu çalışmada Kemalpaşazâde’nin risalesi, el-İşârât geleneğinin bir parçası olarak ele alınmıştır. İlk kısımda Kemalpaşazâde’yi böylesi bir risâle kaleme almaya götüren muhtemel sebepler dahil olmak üzere, kapsamlı bir içerik analizi sunulmuştur. Yine risalede Kutbuddin er-Râzî’nin yorumları çerçevesinde tartışılan Nazzâm’ın cisim anlayışı ile ilgili bir değerlendirmeye yer verilmiştir. Ayrıca risalenin kaynakları ve risale üzerine yapılan çalışmalara da işaret edilmiştir. Çalışmanın kalan iki kısmında ise önce risalenin tahkikli metnine ardından da Türkçe çevirisine yer verilmiştir.
Yazar: | Mehmet Sami BAGA |
Yayın: | Süleyman Demirel Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi |
Cilt: | |
Sayı: | 49 |
Sayfa: | 184 – 213 |
Tarih: | 2022 |
DOI: | |
ISSN: | 2602-2346 |
URL: | https://dergipark.org.tr/tr/pub/sduifd/issue/73803/1203706 |