Yüce bir varlığın mevcudiyetinin kabulü, insanlık için büyük önem taşımaktadır. Zira bu inanç, hayatın ve daha sonrasının nasıllığını ortaya koyacak bir olgudur. Kişinin tanrı tasavvuru ve inandığı varlığa yüklediği anlamlar, yaşantısında büyük rol almaktadır. Her inanç sistemi öncelikle inandığı yüce varlığın özelliklerini anlamaya ve anlatmaya çalışmaktadır. Bu sebepledir ki kelâm eserlerinin muhtevası incelendiğinde, Allah’ın varlığı, sıfatları ve varlıklarla olan ilişkisini ifade eden; ulûhiyyet meselesinin farklı boyutlarla ele alındığı görülmektedir. Allah’ın varlığı, sıfatları ve buna tealluk eden meseleler inananların merak edip mülahaza ettiği bir konudur. İslâm dinin temel iki kaynağı olan Kur’ân ve Sünnette ulûhiyyet ile ilgili ifadeler yer almaktadır. Yüce Yaratıcı kullarına,“De ki: O, Allah tektir. Allah samed olandır. Doğurmadı ve doğmadı. O’nun hiçbir dengi yoktur”(İhlâs, 112/1-4) âyetlerinde olduğu gibi kendini bildirmektedir. İslâm âlimleri kelâm ilminin doğuşundan itibaren Kur’ân ve sünnetin ışığında ulûhiyyet konusunu ele almış, Allah’ın varlığına dair aklî ve naklî deliller sunmuş ve bu konularda birçok görüş bildirmişlerdir. Matürîdiyye mezhebinin teşekkülü sonrasında yaşayan Nûreddîn es-Sâbûnî (ö.580/1184), kendisinden önceki ilmî birikimi eserlerine yansıtmış ve Matürîdî düşünce sistemini sonraki döneme aktarmıştır. Nitekim Sâbûnî, eserlerinin yöntemini kelâmî meselelerin anlaşılıp ders niteliğinde okutulması doğrultusunda te’lif etmiştir. Bu çalışmada, Sâbûnî’nin eserlerinden hareketle kelâm ilminin en temel konusu olan ulûhiyyet anlayışı incelenecektir.