Bu çalışma müteahhir dönemde kelâm geleneği içerisinde değişen nefis teorisinin -yani mücerret nefis teorisini kabulün- bilginin mahiyetinden duyu idraklerine, oradan da aklî idrake kadar kelâmın bilgi teorisinde meydana getirdiği kapsamlı dönüşümü ele almaktadır. Özellikle Fahreddin er-Râzî’nin Meşşâî geleneğin mücerret nefis teorisine ve onun etkisinde gelişen bilgi teorisine yönelttiği iç ve dış tenkitler sadece Meşşâî filozofların hesaplaşması gereken yeni meydan okumalar doğurmamıştır, aksine müteahhir dönemde mücerret nefis teorisini kabul eden kelâmcıların da cevap vermesi gereken yeni zorluklar çıkarmıştır. Öyle ki Fahreddin er-Râzî sonrası kelâm ve felsefe geleneğini onun söz konusu tenkitlerinin muhasebesi/muhakemesi olarak okumak yanlış olmayacaktır. Söz konusu muhasebenin/muhakemenin kapsamlı ve sistematik bir sunumunu yapabilmek için bu çalışma, Fahreddin er-Râzî’nin meydan okumaları karşısında en yetkin ve kalıcı hesaplaşmayı yapması nedeniyle Seyyid Şerîf el-Cürcânî’yi merkeze almıştır. Çalışmamız farklı bir metafizik sistem içerisinde üretilen mücerret nefis teorisinin ve onun güdümünde şekillenen bilgi teorisinin kelâmî ilkelerle nasıl dönüştürüldüğünü ve müteahhir kelâmcıların bu teorileri nasıl kendi düşünce sistemlerinin bir parçası haline getirdiklerini göstermeyi hedeflemektedir. Seyyid Şerîf gibi müteahhir kelâmcılar bu teorileri sadece kendi kelâmî ilkeleri üzerinden yeniden yorumlamakla kalmamış, aynı zamanda Fahreddin er-Râzî’nin meydan okumalarına cevap verebilme adına yapısal dönüşümlere de uğratmışlardır. Hatta bazen bilgi teorisinin alt meselelerinde meydana getirdikleri dönüşümler, Meşşâî filozofların o meselelerle ilgili ürettikleri teorilerden farklı bir tür olmayı hak edecek seviyeye dahi ulaşmıştır. Bu itibarla çalışmamız, Seyyid Şerîf gibi müteahhir kelâmcıların mücerret nefis teorisini kabul etmesinin ve sonrasında sahip oldukları bilgi teorisini onunla uyumlu hale getirmelerinin onlarda kimlik kaybına veya kimlik çokluğuna neden olmadığını ileri sürmektedir.