“Kâdı Abdülcebbar ve İmam Fahreddin er-Râzî’ye Göre Allah’ın Kelam Sıfatı: Karşılaştırmalı Bir Araştırma”başlıklı bu araştırma, kelam ilminde Ehl-i Sünnet ve Mu’tezile arasında ihtilaf konusu olan Allah’ın kelamının kadîmliği – hâdisliği meselesini karşılaştırmalı bir yöntemle ele almaktadır. Doğru bir sonuca ulaşabilmek için konunun derinlemesine çalışılması gerekmektedir. Bunun için her iki tarafın delilleri sunulacak, birbirlerinin iddaalarına karşı verdikleri cevaplar incelenecek ve her iki görüş ilmî olarak karşılaştırılacaktır. Araştırma için her mezhebin seçkin bir alimi tercih edilmiştir: Ehl-i Sünnet’ten İmam Fahreddin er-Râzî ve Mutezile’den Kadı Abdülcebbar el-Hemedânî. Bu iki şahsiyetin eserleri üzerinden görüşleri incelenmiş, karşılaştırılmış ve bu meselede aklî ve naklî yöntemleri eleştirel bir bakış açısıyla değerlendirilmiştir. Araştırma altı bölümden oluşmaktadır: Birinci bölümde, Fahreddin er-Râzî’den önce yaşamış olması sebebiyle öncelikle Kâdı Abdülcebbar’ın hayatı ve kelam ilmini açıklamadaki yöntemi ele alınmıştır. İkinci bölümde, Kâdı Abdülcebbar’ın Allah’ın kelam sıfatına dair görüşleri, yönteminin uygulamalı bir örneği olarak incelenmiştir. Üçüncü bölümde İmam Fahreddin er-Râzî’nin hayatı ve kelam ilmini açıklamadaki yöntemi ele alınmış, dördüncü bölümde ise İmam Fahreddin er-Râzî’nin Allah’ın kelam sıfatına dair görüşleri, yine yönteminin uygulamalı bir örneği olarak incelenmiştir. Beşinci bölümde, İmam Râzî ve Kâdı Abdülcebbar’ın ilâhî kelam sıfatını açıklarken izledikleri yöntemler karşılaştırmalı olarak ele alınmıştır. Altıncı bölümde ise Kâdı Abdülcebbar ve İmam Fahreddin er-Râzî’nin Allah’ın kelam sıfatına yönelik aklî ve naklî yöntemlerine eleştirel bir değerlendirme yapılmıştır. Tezin sonuç bölümünde şu önemli bulgulara ulaşılmıştır: Sosyal, ilmî ve ekonomik hayat, siyasi hayata bağlıdır. Siyasi hayatta istikrar olduğunda, etkisi ekonomik, sosyal ve ilmî hayata da yansır. Ancak Siyasi ufukta bir tıkanıklık olduğunda, kültür ve ekonomide gerileme belirtileri ortaya çıkar. Mu’tezile’yi bir arada tutan temel unsur, aklî yöntemi benimsemeleri, akla büyük önem vermeleri, aklı naklin önüne koymaları ve her aklî olana mutlak güven duymalarıdır. Nitekim Kâdı Abdülcebbar da akaidi ve tartışmalı meselelerini açıklarken salt aklî yöntemi izlemiş, akla yönelmiş, onu yegâne yol olarak benimsemiş, diğer her şeyin üzerinde aklın hâkimiyetini kabul etmiş ve özellikle Allah’ın zatından nefyettiği ilahî sıfatlar başta olmak üzere, itikadî meseleleri yorumlamada cedel üslubunu tercih etmiştir. İmam Râzî’nin inanç esaslarını açıklamada Kâdı’dan farklı bir yöntemi vardır. Kâdı, inanç esaslarını açıklamada salt aklî yöntemi kullanıp daima akledileni nakledilene tercih ederken, İmam Râzî bu iki yöntem arasında bir yol tutar. Ne tamamen akla dayanarak nakli ihmal eder ne de tamamen nakle dayanarak aklı bütünüyle görmezden gelir. O, akaidi açıklarken kullandığı bu yöntemi“nazar”kavramıyla açıklar. Kâdı Abdülcebbar ve İmam Râzî arasında açık bir uzlaşı noktası vardır: Sahih nakil ile sarih akıl arasında bir çelişki yoktur ve aklın otoritesi ile vahyin otoritesi arasında bir çatışma yoktur. Akıl, mükellefiyetin dayanağıdır ve çocuk, uyuyan ve deli gibi aklını kısmen veya tamamen kaybetmiş olanlardan sorumluluk kalkmıştır. Nakil ise ancak akıl sayesinde var olabilir.