17. Yüzyıl Osmanlılar için artık yükselmenin durduğu ve duraklamanın yaşandığı bir zaman dilimidir. Yaşanan bu duruma yönelik çözüm önerilerine dair dönemin bürokratları ve âlimleri tarafından siyasetnâme/nasihatnâme türünde eserler yazılmış, bunların bir kısmı padişaha sunulmuştur. Öte yandan dinî ilimler sahasında da bazı kişi ve kesimler yaşanan sorunları itikatta ve amelde dinin özünden uzaklaşıldığı ve sonradan ortaya çıkan birtakım unsurların (bid’at) dine sokuşturulduğu şeklinde dinî gerekçelere bağlamış, bu noktada özellikle tasavvuf çevrelerini hedef tahtasına oturtmuşlardır. Söz konusu yüzyılın en önemli dinî hareketliliği olan Kadızâdeliler -Sivâsîler/Halvetîler çekişmesi bu durumu yansıtmaktadır. Kadızâdeliler çizgisinin en güçlü olduğu dönemlerden biri de IV. Mehmed (1058-1098/1648-1687) dönemidir. İşte bu dönemde sarayda bürokratik görevinin yanı sıra akâid ve kelâma dair tercüme ve telif türünde eserler kaleme alan ve eserlerinde kendini Ali Halîfe şeklinde tanıtan bir müellif bu çalışmanın temel konusu kılınmıştır. Böylece hayatı hakkında sınırlı bilginin bulunduğu Ali Halîfe’nin eserleri üzerinden ilmî kişiliği ve itikâdî kimliği ortaya konmaya çalışılmıştır. Gerek eserlerinin konuları ve tercüme için yaptığı eser tercihleri gerekse de eserlerinin muhtevasındaki tasarrufları onun Kadızâdeliler çizgisini sürdüren bir kişi olduğu intıbaını uyandırmaktadır. Eserlerinde yoğun bir Ehl-i Sünnet vurgusu ile Ehl-i Sünnet’in karşıtı (bid’at) olarak nitelediği görüş ve fırkalara karşı reddiyenin baskın olduğu, kelâmdan ziyade akâidi önceleyen ve akâidle sınırlı kalmaya çalışan Hanefî çizgiyi takip ettiği görülmüştür. Bu çalışma ile Osmanlı dinî düşüncesinin en hareketli dönemlerinden biri olan 17. yüzyılda yaşamış ve padişahın sarayında uzun yıllar hizmet etmiş bir Osmanlı âliminin portresi, itikâdî kimliği ve çizgisi belirginleştirilmek suretiyle ortaya konulmaya çalışılmıştır.