Tezde İbn Küllâb el-Basrî’nin ilâhî sıfatlar teorisinin kaynağı, gelişimi ve etkisinin ortaya konulması amaçlanmıştır. Teorinin dayandığı temel önerme olan“İlâhî sıfatlar zâtın ne aynıdır ne de gayrıdır.”önermesinin İbn Küllâb tarafından ne şekilde temellendirilerek ortaya konduğunun ve bu önermenin kendisinden sonraki dönemde ne şekilde algılandığının tespitine çalışılmıştır. Tez, üç bölümden oluşmakta olup ilk bölüm ilâhî sıfatlar probleminin tarihî arka planını vermekte ve erken dönem kelâmcılarının bu problem ile ilgilenme sebeplerini ortaya koymaktadır. Bu bölümde erken dönem zât-sıfât ilişkisine dair yaklaşımlar incelenmiştir. Tezin ikinci bölümü, İbn Küllâb’ın sıfat teorisine ayrılmış olup teorinin kaynağı ve etkisi üzerine yoğunlaşılmıştır. İbn Küllâb, kendisinden önce de dillendirilmiş olan bu yaklaşımı sıfatların vasıflanamayacağı ilkesi üzerine inşa etmektedir. Sıfatların vasıflanamaması onların“kadîm”,“hâdis”,“ayn”,“gayr”gibi nitelikleri taşıyamaması anlamına gelmektedir. Böylelikle nitelemenin ilkesi olan mânaların, Allah’ın zâtında bulunması neticesinde oluşan“taaddüd-i kudemâ”(kadîmlerin çokluğu) problemi aşılmış olmaktadır. Zira sıfatlar“kadîm”olarak nitelendirilemezler. İbn Küllâb sonrası dönemde söz konusu teori“gayriyyet”tanımı temelinde yorumlanarak ilâhî sıfatlar problemine ilişkin Sünnî kelâm ekollerinin temel açıklama modeli hâline gelmiştir. Sıfatlar, Allah’tan başka şeyler olarak nitelenemedikleri için zât ile sıfatlar arasında başkalık söz konusu olamamaktadır. Buna imkân sağlayan ise kelâmcıların geliştirdikleri“gayriyyet”(başkalık) tanımdır. Tezin üçüncü bölümünde“gayriyyet”tanımına getirilen eleştiriler ve teorinin temel önermesine yönelik“çelişki”iddiaları değerlendirilmiştir. Müteahhir dönem kelâmcılarının genelinin probleme yönelik yaklaşımı,“ayn”ve“gayr”kavramlarının çelişik kavramlar olduğu yönündedir. Bu durumda sıfatların Allah’a ne şekilde dayandığı ve varlık alanına nasıl çıktığı problemi kelâmcıların, en azından bazı fiillerinde Allah’ın“fâil-i mûcib”(zorunlu fâil) olduğunu ifade etmelerine sebep olmuştur. Sonuçta ise Allah’ın sıfatlarının Allah’ın zâtı ile kâim, zamansal olarak kadîm, ancak kendi nefislerinde mümkün oldukları ve Allah’tan îcâb yoluyla sâdır oldukları sonucuna ulaşmışlardır.