İmam Mâtürîdî’nin rızık anlayışı

Geçmişten günümüze her çağda mezhepler arasında fikri ve itikâdi alanda birçok tartışma meydana gelmiştir. Her zaman ve her devirde kelâmî perspektifle yapılan tartışmalar belli oranda güncelliğini korumuştur. Çalışmamızın konusu olan rızık konusu da hiç şüphesiz tarihte tartışılmış ve her mezhep kendi ilke ve esasları doğrultusunda konuyu ele almaya çalışmıştır. Bu sebeple biz de İmam Mâtürîdî’nin rızık anlayışına geçmeden önce bu serüveni takip ettik ve bölümler arası geçişi buna göre yaptık. Çalışmamız toplamda iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde diğer İtikadi mezheplerin rızık anlayışlarını inceledik. İkinci bölüm ise İmam Mâtürîdî’nin rızık anlayışını araştırdık. Birinci bölümde Milel ve Nihal kaynakları da dikkate alınarak tarihsel gelişime göre Haricilik, Kerrâmiyye, Şia, Mu’tezile ve Eş’arîlik gibi mezheblerin rızık hakkındaki görüşleri incelenmiştir ve araştırılmıştır. Bu mecrada mezhepler arasındaki ihtilaflara yer verilmiş ve birbirlerinin görüşlerini nasıl tenkit ettiklerine dair açıklamalar yapılmıştır. Birinci bölümde özellikle Milel ve Nihal kaynaklarındaki tarihsel sıralamayı takip ederek konuyu Haricilerden başlattık. Milel ve Nihal kaynaklarından ise Mâtürîdî kaynaklar arasında bu alanda meşhur olmuş, gelenek haline gelmiş bir makalat türü olmadığından Ehl-i Sünnet’in diğer kolunu oluşturan Eş’arîlik mezhebinden İmam Eş’arî’nin kitabını kaynak olarak aldık. İmam Eş’arî’nin Makālâtü’l-İslâmiyyîn adlı eserini temele alarak mezheplerin görüşlerinin sıralamasını bu şekilde tasnif ettik. Buna göre birinci bölümde ilk olarak Haricileri inceledik. Haricilerdeki rızık anlayışını ise İmam Eş’arî’de olduğu gibi Mu’tezile’nin kader anlayışı ekseninde verdik. Mu’tezile mezhebinin kader anlayışını ise konunun bağlamından kopacağı için ve bilinen bir kelam anlayışı olduğu için konuyu tekrar ele almayı uygun bulmadık. Haricilerdeki rızık anlayışında ise henüz kelam yöntemi kullanılmadığından bu mezhebin rızık anlayışını daha betimleyici olarak tespit ettik. Kerrâmiyyeye gelince, onların rızık anlayışı diğer itikadi ekollerden farklı olarak karşımıza çıkmaktadır. Onların konuya hem kelâmî yönü olan hem de tasavvufi yönü olan bir bakış açısıyla yaklaştıklarını tespit ettik. Onlar, tevekkülü gölgeleme endişesinden hareketle rızık anlayışında“tahrimu’l-mekâsib”ilkesini oluşturarak insanın iradesinden ziyade bunu Allah’a bırakmak suretiyle farklı bir rızık anlayışı benimsemişlerdir. Bu noktada mezhep içerisinde yer alan mütekellimlerin tasavvufta belli bir yönelimde olmaları da onların rızık anlayışını şekillendiren yegâne unsur olmuştur. Şia’da ise rızıkla ilgili veya konuyla ilgili çok daha farklı bakış açıları mevcuttur. Biz Şia mezhebini ele alırken rızık konusunda özellikle usulî ve ahbârî olan görüşleri karşılaştırmak amacıyla mezhep içerisinde muteber görünen kaynakları karşılaştırmayı uygun gördük. Ne var ki Şiilikte pek çok ana kol olduğu için hepsini incelemek mümkün olmadığından özellikle rızık konusunda müstakil anlamda belirgin görüşler ortaya koyanları ele almayı daha makul gördük. Onların görüşlerini incelerken daha çok Mu’tezile’ye bu konu da yakın olduklarını tespit ettik. Fakat bazı noktalarda da farklı kanaate sahip olduklarını gördük. Şiiler (İmamiyye Şiası) rızık tanımında Mu’tezile ile benzer tanımlar ortaya koysalar da Allah’ın“Rezzâk”oluşu ile insanın iradesi arasında uzlaşım gerçekleştirerek“tekvini açıdan rızık”ve“teşrii açıdan rızık şeklinde”tasnif yaparak bu konuya bir açıklık getirmişlerdir. Mu’tezile’ye gelince bu mezhebin rızık tanımında özellikle kelam yöntemini kullandıkları için Ehl-i Sünnet’in rızık anlayışına karşı bir duruşun var olduğunu gördük. Daha net ifade edilecek olursa Mu’tezile mezhebi Ehl-i Sünnet karşısında net bir duruş sergileyerek, cedel yöntemini bu konuda da kuvvetli bir biçimde hissettirmiştir. Özellikle rızıkta“mülkiyet”şartını koymaları onların hem“Usul-i Hamse”yi nasıl meselelere uyarladıklarını görmemize hem de adalet prensiplerini nasıl koruduklarına önemli bir örnektir. Yine Mu’tezile’nin Eş’arîler’e karşı fikri mücadelelerinde akli ve nakli delillendirmelerle beraber haramı rızık olarak kabul etmemelerini ve bunu hangi delillerle savunduklarını tespit ettik. Birinci bölümü Eş’arîlik’te rızık anlayışı ile sona erdirdik. Bu bölümde mütekellimler arasında kronolojik sıralamayı gözetmedik. Sebebi ise tanımlamalarda benzer tanımda olanları bir arada vermek istememizdendir. Zira bu mezhep içerisinde rızık tanımında tam bir birliktelik söz konusu değildir. Onların mezhebin ilk dönemlerinde yaptıkları rızık tanımı ile sonraki dönemlerde yaptıkları rızık tanımları birbirinden farklıdır. Söz gelimi aynı mütekellim dahi daha önce yazdığı kitabındaki rızık tanımı ile daha sonra yazdığı kitaptaki rızık tanımı birbirinden farklıdır. Mesela Teftazâni rızkı bir yerde“canlının gıdalandığı, beslendiği şey”olarak tanımlarken başka bir yerde“Allah’ın canlıya sevk ettiği ve canlının da ondan istifâde ettiği şey”şeklinde tarif etmiştir. Bu da Eş’arîlik mezhebi içerisinde rızık tanımında zamana göre değişikliğin olduğunu göstermektedir. İkinci Bölümde ise İmam Mâtürîdî başta olmak üzere Mâtürîdîliğin öncüsü sayılan İmam Azam Ebu Hanife’nin rızık anlayışı ele alınmış, ardından İmam Mâtürîdî’nin rızka dair yaklaşımları incelenmiştir. Burada özellikle Ebu Hanife’nin görüşlerini vermemizin sebebi hiç şüphesiz Mâtürîdîliğin öncü ismi olarak işaret edilen isim olmasından kaynaklıdır. Yine de bu konu da Mâtürîdî’ye mutlak anlamda etki ettiğini söylemek oldukça güçtür. Zira kendisi sıfatlar meselesinde“Selefi”tutumu sergilediği için Mâtürîdî’den oldukça bağımsızdır. Nitekim Mâtürîdî sıfatlar hakkında nassın ve Arap dilinin kural ve kaidelerini, te’vili gerektirecek halleri ve şartları gözeterek sıfatları değerlendirmeye tabi tutmuştur. Dolayısıyla rızık konusunda aralarındaki bağlantı oldukça zayıftır. İkinci bölümde özellikle Mâtürîdî başlığı altında farklı tasnif çeşitleri yapılmıştır. Yine ikinci bölümde Mâtürîdî’nin rızık tanımında diğer mezheplerden farklı olarak“insanın yararına olan her şeyi”rızık tanımı içerisine dâhil etmiş ve ahiretteki gıdalanılan şeyleri de bu kapsamda değerlendirmiştir. Ayrıca Mâtürîdî diğerlerinden farklı olarak tevekküle vurgu yaparken rızık talep etmek gerektiğine vurgu yapmayı da ihmal etmemiştir. Yine de Mâtürîdî rızık meselesinde Eş’arîlik’te olduğu gibi Mu’tezile’ye onların delillerini ele alarak direkt cevap vermemiştir. Kâ’bî’yi ve İbn Verrâk’ı dikkate alarak Allah’ın rızka kefil olduğunu ve kimsenin başka birinin rızkını yemediğine dair direkt deliller getirmiş, rızıkla ilgili diğer meselelerde doğrudan onların delillerini ele alarak cevap vermemiştir. Bu bölümün son kısmında ise Mâtürîdî’nin mezhebindeki etkisini görmek için Ebu’l-Muin en-Nesefî’nin rızık hakkındaki görüşleri incelenmiştir. Onun tercih edilme nedeni mezhep içerinde Mâtürîdî’nin anlaşılmasına en önde katkı sağlayan mütekellim olmasından kaynaklıdır. Her ne kadar görüşlerinde Mâtürîdî’nin etkisi olduğu söylense de rızık meselesinde pek de öyle olmadığı söylenebilir. Zira kendisi özellikle rızık tanımında Ehl-i Sünnet ile Mu’tezile arasında arabulucu bir tanım yaptığı gözlemlenmektedir. Zira o, rızkı bazen“yenilen, içilen şeyler”olarak tarif ederken bazen de“mutlak mülkiyete sahip olma”şeklinde tarif etmiştir. Böylece hem Ehl-i Sünnet’in rızık anlayışına hem de Mu’tezile mezhebinin rızık anlayışına yer vermiştir. Anahtar Kavramlar: Kelam Ekolleri, Mâtürîdî, Rızık, Kader, İrade.

Başlığı: İmam Mâtürîdî'nin rızık anlayışı
Yazar: SEMA PERK
Türü: Yüksek Lisans
Bolum: Temel İslam Bilimleri Ana Bilim Dalı
Sayfa Sayısı: 170
Danışman: DOÇ. DR. AHMET ÇELİK
Yıl: 2023
4 Haziran 2025

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir