Kurucu Kök Metin Fıkhü’l-ekber’in Otantikliği Sorunu ve Osmanlı Ulemasının Katkısı I

İslâmî ilimlerin neredeyse tamamının temelleri hicrî birinci ve ikinci asırda atılmıştır. Hicrî birinci asırdan itibaren İslam dünyasının genişlemesiyle birlikte sözlü bilgilerin yazıya aktarılmasına yönelik kolektif bir çabanın varlığı dikkat çekmektedir. Hz. Peygamber’in s.a.v. insanlığı İslam’a daveti ile beraber yazı yazma kültüründe önceleri benzeri görülmemiş artış gözlenmiştir. İslam dini ile birlikte dünya tarih sahnesi hummalı bir yazı faaliyetine tanık olmuştur. Sözlü kültürden yazılı kültüre geçişin hızlandığı özellikle 2./8. yüzyıllarda akāid-kelâm, fıkıh ve fıkıh usûlü, tasavvuf, tefsir, hadîs ile ilgili bu ilimlerin taşıyıcısı olan dil ve din biliminin kurucu metinleri telif edilmiştir. Temel ilkeleri içeren kurucu metinler sayesinde ilimler, derinleşerek gelişme fırsatı yakalamıştır. Bir metnin kurucu ve kök sayılabilmesi için ağacın meyvesi olarak kurduğu bir sistemin olması gerekir. Bu anlamda el-Fıkhü’l-ekber, itidalli ve savunulabilir bir inanç sistemi kurmuştur. En özlü akāid metinleri ile en hacimli kelâm kitapları arasında organik bir bağ vardır. Yolun sonunda hedeflerin yazılmasından ibaret olan akîde metinleri, iman esaslarının sayılması iken, kelâm metinleri, iman gayesine götüren yolun yürüyüşünü temsil eder. Yürünecek yolları bitirerek yolun sonunu işaret eden el-Fıkhü’l-ekber, İslam düşüncesinin dönüm noktalarından ilki ve en önemlisidir. Bu çalışmada akāid ilminin kurucu metni el-Fıkhü’l-ekber’in yazarına aidiyeti bağlamında kelâm ilmine katkısı tartışılacaktır. Bu metin, İslam düşüncesinin ilerleyen safhalarında yazılacak Ehl-i sünnet kelâmına yön vermiştir. Bu çalışmada sözü edilen kurucu metnin iç ve dış bağlamlarıyla birlikte Ebû Hanîfe’ye (öl. 150/767) nispeti dirayet yönü ile teyit edilecektir. Ayrıca Osmanlı döneminde el-Fıkhü’l-ekber şerhlerindeki artışın nedeni gösterilecektir. Nitekim her bir şerh, telifin müellife aidiyetini güçlendirmektedir. Şerhlerde metnin Ebû Hanîfe’ye ait olmadığına dair tek bir cümle bulunmamakta, tam tersine aidiyetin sıhhatine vurgu yapılmaktadır. Elbette burada ilgili metnin tüm şerhlerine yer verilmeyecek, çoğunlukla baskıları yapılmış çalışmalara ağırlık verilecektir. El-Fıkhü’l-ekber’de ilahiyat, nübüvvet ve ahiret konuları yer almaktadır. Burada teolojik tartışmaların ve kelâmî kavramlar tarihine ilişkin sorunların şerhlerde ele alınış biçimi gösterilecektir. Bu makalede örnek olarak ele alınan yöntem çerçevesinde nübüvvet ve ahiret konularını ve kavramlarını yine şerhler bağlamında değerlendirilmesine yönelik ileri çalışmalara bir hazırlık yapılmış olacaktır. Burada önemle belirtilmesi gereken husus, metni şerh eden ulemadan hiçbirinin konu veya kavramın Ebû Hanîfe döneminde ele alınmadığına işaret etmemiş olmasıdır. Kaldı ki erken dönemden 7./13. Yüzyıl gibi geç döneme kadar gerek kelâm, gerekse bibliyografya kitapları el-Fıkhü’l-ekber’in Ebû Hanîfe’ye aidiyetinde herhangi bir kuşku duymamıştır.

Yazar: Mustafa Bilal ÖZTÜRK
Yayın: Kader
Cilt: 20
Sayı: 1
Sayfa: 281 – 304
Tarih: 2022
DOI: 10.18317/kaderdergi.1074905
ISSN: 2602-2710
URL: https://dergipark.org.tr/tr/pub/kaderdergi/issue/70681/1074905