Allah, gelecek nesilleri korumak adına kötü eylem ve söylemlerden vazgeçmeyen toplumları helâk edeceğini ve bunun sünneti olduğunu vurgular. Her ne kadar tarihte bu sünnete uygun olarak helâk edilen toplumlar olsa da Hz. Peygamber’in gönderilmesi ile Allah’ın bu yasasının değişmiş olacağını söyleyen düşünürler olmuştur. Dolayısıyla günümüzde helâk tarzının değiştiği ve bundan sonra toplumsal bir helâkın olmayacağı vurgulanmıştır. Çalışma bu durumun doğuracağı iki temel problem üzerinden şekillenmiştir. Bunların birincisi, Allah’ın Kur’ân-ı Kerim’de vurguladığı şekliyle değişmez yasası yani sünnetullâh, ikincisi de insanla ilişkisinde gözettiği prensip olan adaletidir. Bu bağlamda helâkın sünnetullâhla doğrudan ilişkili olduğu ve Allah’ın hiçbir topluma farklı bir şekilde davranmasının mümkün olmadığı helâkın devamlılığı üzerinden oluşturulmuştur. Helâkın olmamasının onun kanun olarak kaldırılmasından çok, şartların olgunlaşmamasından kaynaklandığının altı çizilmiştir. Ayrıca helâkın bireysel veya herhangi başka bir forma evrilmediği her topluma uygulanan toplumsal yıkımın tüm toplumlar için geçerli olduğu; yeri, zamanı ve Allah’ın helâk için koymuş olduğu şartlar oluştuğu anda toplumsal helâkın da vuku bulacağı izah edilmeye çalışılmıştır. Bununla beraber Allah’ın bazı toplumlara uyguladığı ortadan kaldırma ve yok etme gibi helâkı diğer bazı toplumlara ve günümüze uygulamamasının Allah’ın adaletine uymayacağı kanaatine varılmıştır. Günümüzde helâkın olmayacağı sonucu çıkarılan bu çalışmada bunun Allah’ın kanun değiştirmesinden çok, helâk için koymuş olduğu şartların ortaya çıkmamasının bir neticesi olduğu ortaya konulmaya çalışılmıştır. İnanan bir insanın bu dünyada karşılaştığı her olay ve durum teolojik bir bağlam kazanır. Kötü olarak kabul edilen olaylarla karşılaşan insanın teolojik olarak kurduğu bağlam beklenti üzerinden şekillenir. Çünkü birey inandığı Tanrı’nın onu bu kötü durumdan kurtarabilecek yetkinlikte olduğunun farkındadır. Dolayısıyla Allah’ın bilfiil müdahalesi insan açısından her zaman için içsel bir durum olarak görülebilir. Ancak Allah, insan ile ilişkisinde belli prensipler koymuş ve her koşulda bu prensiplere göre hareket etmiştir. Sünnetullâh olarak kavramsallaşan bu anlayışta Allah’ın tarihsel süreçte yapmış oldukları ile gelecekte yapacaklarının değişmeyeceğine dair önemli bir vurgu söz konusudur. Allah sünneti gereği tarihsel süreçte bazı toplumlara ceza vermiş ve onları yeryüzünden silmiştir. Helâk olarak kavramsallaşan bu eylemsel alan yine bazı şartlara bağlanmış; en nihâyetinde fesâd, fitne ve bozgunculuktan vazgeçmeyen toplumlara yönelik olmuştur. Allah’ın helâk sünnetinin Hz. Peygamber’e kadar devam ettiğini hemen hemen bütün âlimler kabul ederken, Hz. Peygamber ve ondan sonraki süreçte helâkın devam edip etmediği konusu önemli bir tartışma alanı oluşturmuştur. Bazı âlimler helâkın kalmadığını ifade ederken bazıları da sünnetullâh gereği ortadan kalkmasının mümkün olmadığı ancak şekil değiştirdiği veya bireyselleştiği yönünde fikir beyan etmişlerdir. Ancak ilk görüşte sünnetullâhın değişmeyeceğine yönelik âyetler varken bunun imkân dâhilinde kabul edilmesi problem oluştururken, ikinci görüşte ise toplumdan topluma değişen kanun ve ilkelerin Allah’ın adaleti açısından soruna neden olacağı aşikârdır. Bu bağlamda çalışma helâk konusunu sünnetullâh ve adalet kavramları çerçevesinde ele almıştır. Kur’ân perspektifinde helâk kavramının; “Allah’ın birey ve toplumları yaptıkları eylemler sebebiyle ilahi bir cezaya çarptırarak tamamen ortadan kaldırması ve yok etmesi” şeklindeki anlamının kabulünün daha doğru olduğu kanaatine varılmış, insanların başına gelebilecek bazı kötü bireysel olayların helâk kavramının anlam alanına girmediğinin tespiti yapılmıştır. Kur’ân’dan hareketle toplumların eylem ve yaşantılarına göre Allah’ın onlara muamelesinin bütün dönemlerde hep aynı olduğu hususuna ulaşılmıştır. Böylelikle geçmiş toplumlar için geçerli olan kanun ve uygulamaların günümüz toplumu için de geçerli olduğu, Allah’ın geçmişte helâk ettiği toplumlarla aynı şartlar oluştuğunda günümüzde de helâkın gerçekleşmesinin imkân dâhilinde olduğu kanaatine varılmıştır. Günümüzde helâkın olmayacağı yargısına varılmış ve bunun nedenleri sıralanmıştır. Özellikle peygamberin olmaması bu hususta önemli bir yer tutar. Toplumlara tekrar peygamber gönderilmeyeceği dikkate alındığında kıyamete kadar toplumsal helâkın olmayacağı yönündeki inanç güç kazanmaktadır. Bununla beraber helâkta mü’minler’in kurtarılmasının gerekliliği ve insanların yaşamları boyunca tevbe ve istiğfar hakkına sahip olmaları, helâkın gerçekleşmemesinin diğer önemli ikinci nedeni olarak tespit edilmiştir. O’nun getirdiği mesajın evrensel olması, Hz. Muhammed’in ümmeti için topyekûn helâkın ancak kıyametle mümkün olacağı düşüncesini akla getirmiştir.
Yazar: | Seyithan CAN |
Yayın: | Mesned İlahiyat Araştırmaları Dergisi |
Cilt: | 13 |
Sayı: | 1 |
Sayfa: | 9 – 32 |
Tarih: | 2022 |
DOI: | 10.51605/mesned.1080563 |
ISSN: | 2687-3605 |
URL: | https://dergipark.org.tr/tr/pub/mesned/issue/70518/1080563 |