Hz. Peygamber’in vefatı sonrası Hz. Osman’ın (öl. 35/656) şehit edilmesi ve Hz. Ali’nin (öl. 40/661) halifeliği döneminde vuku bulan Cemel ve Sıffîn savaşları özellikle Müslümanları karşı karşıya getirmiştir. Yaşanan bu hâdiselerden sonra başlayan tartışmalar, özelde bir Müslümanı öldürenin durumu genelde ise kader ekseninde sürdürülmüştür. İlk dönemde ortaya çıkan bireysel düşünceler zamanla fırka/mezheplerin görüşlerine dönüşmüş, bu fırka/mezhepler diğer konularda olduğu gibi bu konuda da birbirlerini tenkit etmişler, konuyla ilgili reddiyeler kaleme almışlardır. Bu köklü ve çetrefilli konu, günümüze kadar gelen süreçte, Osmanlı’da da ele alınmış, Arapça ve Türkçe olarak ya eserlerin içinde bir bölüm olarak yer almış ya da müstakil risâleler halinde ele alınmıştır. Bu çalışmanın konusu olan Boyabatlı Halil Şükrü Efendi’nin (öl.?) kazâ ve kader hakkındaki risalesi de işte bunlardan biridir. Müellif müstakil olarak kaleme aldığı risâlesinde, kendi düşüncelerini örneklerle açıklarken bazı fırkaların kazâ ve kader hakkındaki görüşlerini de çürütmeye çalışmıştır. Bu çalışmada Hafız Halil Şükrü Efendi’nin kazâ ve kader hakkındaki risalesi temel alınmıştır. Müellifin hayatı ve ilmî şahsiyeti hakkında ulaşılan arşiv belgelerinden özet bilgiler verilmiş, daha sonra risale tahlil edilmeye çalışılmıştır. Risalede müellif tarafından herhangi bir alt başlık kullanılmamıştır. Ancak risalenin tahlilinde tarafımızdan konunun daha rahat anlaşılmasını sağlamak amacıyla ilgili yerlerde alt başlıklar konulmuştur. Kazâ ve kader kavramları, fiillerin Allah’a ve insana nispet edilmesi, kaderin önceden belirli olup olmadığı, Cebriyye ve Muʻtezile fırkalarına verdiği cevaplar bu başlıklardan birkaç tanesidir. Halil Şükrü Efendi insan fiillerini kesb ve halk, kazâ ve makzî olarak iki ayrı grupta incelemiş, fiillerin failiyet mahalliyet açısından analizini de yapmaya çalışmıştır. Kader üst başlığında ele alınan hidâyet ve dalâlet ile adâlet ve zulüm konularında da görüşlerini belirten müellif teklif noktasında ilgi çekici değerlendirmelerde bulunmuştur. Halil Şükrü Efendi insan iradesi ile teklifin ayrı şeyler olduğunu, biri olduğu için diğerinin var olduğunu değil ikisinin de bağımsız olarak var olduğunu söylemiştir. Yani teklif olduğu için iman veya küfrün olmayacağını dile getiren Halil Şükrü Efendi’ye göre teklifin bu noktada insan iradesi veya seçimleri üzerinde bir bağlayıcılığı yoktur. Buna göre Halil Şükrü Efendi’nin, insan iradesiyle ilgili olarak Ebû Mansûr el-Mâtürîdî’nin (öl. 333/944) görüşlerine yakın bir görüşte olduğu söylenebilir.
Yazar: | Esra DÜZENLİ |
Yayın: | Kader |
Cilt: | 19 |
Sayı: | 2 |
Sayfa: | 678 – 701 |
Tarih: | 2021 |
DOI: | 10.18317/kaderdergi.998718 |
ISSN: | 2602-2710 |
URL: | https://dergipark.org.tr/tr/pub/kaderdergi/issue/67795/998718 |