Tanrı’nın evrene, dolayısıyla insan hayatına müdahale etmediği kabulü üzerine temellenen deizmle ilgili olarak çeşitli araştırmalar yapılmakta ve bu akımın gençler üzerinde daha etkili olduğu ileri sürülmektedir. Bununla bağlantılı olarak genelde insanları özelde gençleri deizme sürükleyen nedenler üzerinde de durulmaktadır. Bazı gençlerin deizme yönelmesinde cevabını bulamadıkları birtakım soruların önemli rol oynadığı bilinmektedir. Bu sorulardan biri, İslâm dini özelinde inanmayan birinin ne kadar faydalı işler yaparsa yapsın amellerinin boşa gitmesi sebebiyle cehenneme gideceği, inanan birinin ise zararlı eylemlerde bulunmuş olsa bile en nihayetinde imanı sebebiyle Cennete gideceği inancına dairdir. Bazı gençler bu durumu ilâhî adâletle bağdaştıramadıklarını belirtmektedir. Kur’ân-ı Kerim’de yaptıklarından ötürü bazı insanların amellerinin boşa gideceği gerçeği, hiçbir tartışmaya mahal vermeyecek bir açıklıkta ifade edilmiştir. Amellerin boşa gitmesinin en temel gerekçelerinden biri inkârdır. İnkâr, bir yaratıcının varlığını reddetmek, onu yok saymak anlamına gelmektedir. Bu fiil, doğası gereği Cenâb-ı Hakk’ın varlığına dair delilleri geçersiz saymayı, eşyanın ve canlıların tevhide yönelik sayısız tanıklığını yalanlamayı da bünyesinde barındırmaktadır. Dolayısıyla Cenâb-ı Hakk’ın varlığını reddeden kişi bu fiiliyle Cenâb-ı Hak’la birlikte onun varlığını gösteren sayısız şâhitlerin de hukukuna girmektedir. Aynı durum Cenâb-ı Hakk’ın sıfatları için de geçerlidir. Riyā, nifâk, şirk gibi birbirlerinden beslenen farklı nedenler de Kur’ân’ın amellerin iptali için yeterli gördüğü gerekçelerdendir. Kişinin bir ameli Cenâb-ı Hakk’ın hoşnutluğunu kazanmak için değil de o şekilde görünmek için yapması olarak tarif edilebilecek riyā fiili, İslâmî literatürde gizli şirk olarak ifade edilmektedir. Nifâk, kişinin eylem ve davranışlarının iç dünyasının aksine bir görünüm arz etmesidir. Şirk ise Cenâb-ı Hakk’ın dışında herhangi bir varlığa onun sıfatlarını veya sıfatlarından bazılarını hakiki anlamda nispet etmek olarak tarif edilebilir. İslâm teolojisinde bunlarla bağlantılı olarak niyetin ameller konusunda belirleyici rol oynadığı da bilinmektedir. Öte yandan konuyla ilgili gözden kaçırıldığı düşünülen önemli hususlardan biri, söz konusu soruda durumu incelenen kişinin tebliğe muhatap olup olmadığı mevzusudur. İslâm düşünce geleneğinde farklı değerlendirmelere konu olan bu husus, ilgili soruya verilecek cevabın tatmin ediciliği konusunda önemli rol oynamaktadır. Tebliğin sahih bir surette kendisine ulaştığı kimselerin teklifin neticelerinden sorumlu olduğu görüşü Mâturîdi ve Eş’ârî anlayışın ittifak ettiği hususlardandır. Dolayısıyla burada durumu incelenen kişi, tebliğin kendisine tam ve sahih bir surette ulaştığı birey olmalıdır. Kur’ân-ı Kerim’e göre bu kişiler, hak kendilerine apaçık belli olduktan sonra hala inkâr ve şirkte direttikleri için amellerinin ahirette kendilerine bir faydası olmayacaktır. Yani bu kimseler, neticelerinden habersiz olarak değil, bilerek ve isteyerek bu yolu tercih ettikleri için neticelerine de katlanmak durumundadır. Bunun imtihanın ruhuna uygun olduğu ve adalet duygusunu zedelemediği söylenebilir. İlgili soruda gözden kaçırıldığı düşünülen bir diğer mesele ise amellerin iptal olması tehlikesinin Müslümanlar için de tüm canlılığıyla söz konusu olmasıdır. İslâm teolojisinin temel prensiplerinden birini ifade eden amellerin niyetlere göre şekilleneceğini belirten hadiste bu gerçek son derece açık bir şekilde ifade edilmektedir. Dolayısıyla eylemlerinde Cenâb-ı Hakk’ın hoşnutluğunu gözetmeyen kişi Müslüman olsa da sonuç değişmemekte ve amelleri iptal edilmektedir. Bu çalışmada yukarıda dillendirilen problem, aklî zeminde, konuyla ilgili ayetler eşliğinde İslâm teolojisi açısından cevaplandırılmaya çalışılmıştır. Bu sorunu yüzeysel bir bakış açısıyla ele almanın kişiyi yanlış değerlendirmelere sürükleyebileceği, bu nedenle üzerinde etraflıca ve titizlikle durulması gerektiği görülmüştür. Yapılan incelemelerin neticesinde naslarda amellerin iptal edilmesine gerekçe olarak gösterilen hususların yerinde ve makul olduğu tespit edilmiştir.
Yazar: | Fatih ÇELİKEL |
Yayın: | Tokat İlmiyat Dergisi |
Cilt: | 10 |
Sayı: | 2 |
Sayfa: | 575 – 598 |
Tarih: | 2022 |
DOI: | 10.51450/ilmiyat.1164762 |
ISSN: | 2717-610X |
URL: | https://dergipark.org.tr/tr/pub/ilmiyat/issue/74017/1164762 |