İlk insan toplulukları arasında dillerin nasıl oluştuğu düşünce tarihinde bir merak konusudur. Dillerin kökeni konusu felsefeciler, teologlar ve dilciler tarafından çağlar boyunca tartışılmıştır. Bu tartışmalarda dilin kökeniyle ilgili farklı yaklaşımlar değişik açılardan incelenmiştir. Bu çalışmamda İslam düşüncesinde dillerin kökeni hakkında farklı teoriler ve bu teorilerin teolojik bağlamlarını incelemeyi hedefliyorum. Dilin kökeni konusuyla özellikle kelâm ve usûl bilginlerinin ilgilendiği görülmektedir. Meselenin özünde ilk dilin kim tarafından oluşturulduğu konusu yer almaktadır. İnsan türünün atası kabul edilen Hz. Âdem’in konuştuğu dilin Allah tarafından öğretildiğini savunanlar olduğu gibi insanların kendi aralarında uzlaşarak ilk dili meydana getirdiği de savunulmuştur. Kelâm’da dilin kökeni meselesi Allah’ın isim ve sıfatları, insanın sorumlu tutulması, Kur’ân’ın yorumlanması konusuyla ilişkili olarak tartışılmıştır. Yine bu konu Mu‘tezile ve Ehl-i sünnet arasında şiddetli tartışmalara sebep olan Kur’an’ın mahlûk olup olmadığı bağlamında da gündeme gelmiştir. İslam düşüncesinde dillerin kökenine ilişkin teorileri “zâtî/tabiî delâlet teorisi”, “tevkîf teorisi”, “Muvâza‘a teorisi”, “tevakkuf teorisi” şeklinde sıralamak mümkündür.
Tevkîf teorisi Ehl-i sünnetten Ebü’l-Hasen el-Eş’arî (ö. 324/935-36), İbn Fâris (ö. 395/1004), İbn Fûrek (ö. 406/1015), Ebû İshâk el-İsferâyînî (ö. 418/1027), İbn Hazm (ö. 456/1064) ve İbn Teymiyye (ö. 728/1328) gibi âlimlere nispet edilmektedir. Eş’arîler’in geneline nispet edilen bu görüşe göre dil Allah tarafından insana vahiy yoluyla sesler yaratmak suretiyle ya da insanda zorunlu/apriori bilgi yaratarak öğretilmiş olabilir. Bu teorinin savunucularından biri olan İbn Teymiyye’ye göre dilin Allah tarafından verildiği (tevkif) konusunda icmâ bulunmaktadır. Ona göre Allah insana meramını ifade edeceği lafızları ilham etmiştir. İlk ilham da Hz. Âdem’e verilmiştir. Hatta bu ilham sadece insanlara değil hayvanlara da bahşedilmiştir. Bu teoriyi savunanlar “Allah Âdem’e bütün isimleri öğretmiştir.” (Bakara, 2/31) “Rahmân Kur’an’ı öğretmiş, insanı yaratmış, ona açıklamayı öğretmiştir.” (Rahmân, 55/1-4) gibi ayetlerden hareketle Kur’an’dan bazı deliller getirmişlerdir. Bu teoriyi savunanlar konuşma dilinin insanlar tarafından oluşması için çok uzun bir zaman gerektiğini bu sebeple de Allah’ın Hz. Âdem’e dili öğrettiğini söylemişlerdir.
Muvâza’a teorisi genelde Mu‘tezile’ye özelde ise Ebu Hâşim’e (ö. 321/933) nispet edilir. Bu teoriye göre konuştuğu dili tarih içerisinde üreten bizzat insanın kendisidir. Allah insana akıl ve konuşma yeteneği vermiştir. İlk insanlar önce varlıkları tanımış sonra onlara işaret ederek bazı sesler çıkarmış ardından o seslerin o varlığa işaret ettiği üzerinde uzlaşmışlardır. İnsanların konuştuğu dil bu şekilde tarihi süreç içerisinde sesler ve manalar üzerinde insanların uzlaşmasıyla oluşmuştur. Bu teoriyi savunanlara göre Allah’ın insanlara vahiy göndermesi için önce insanların kendi aralarında konuştuğu bir dile sahip olmaları gerekir. Nitekim Kur’an’da “Biz her resulü kendi kavminin lisanıyla gönderdik…” (İbrahim: 14/4) denilmektedir. Bu da vahiy gönderilmeden önce insanların bir dile sahip olduklarını gösterir. Ayrıca dilin Allah tarafından öğretilmesi insanda zorunlu bilginin oluşmasını sağlar. İnsan varlığın hakikatini zorunlu olarak bilirse sorumluluğunu da bu şekilde bilecektir. Oysa insanın Allah’ı tanıması zorunlu bilgilere değil çıkarımsal (iktisâbî) düşünceye bağlıdır.
Dilin kökenine ilişkin bu teorilerin bazı teolojik bağlamları vardır. İlkin dilin kökeni meselesi Allah’a isim verme konusuyla ilgilidir. Dilin insanlar tarafından üretilebileceğine inanan Mu‘tezile âlimleri akıl ve kıyas yoluyla Allah’a isim verilebileceğini savunmuşlardır. Dilin kaynağını Allah’ın öğretimine dayandıran Ehl-i sünnet âlimleri ise şeriatın belirlediği isimlerin dışında Allah’a kıyas yoluyla isim vermeyi caiz görmemişlerdir. İkinci olarak dillerin kökeni meselesi insanın sorumluluğu (teklif) konusuyla ilişkilendirilmiştir. Mu‘tezile âlimleri Allah’ın insana hitap etmesi için önce insanların konuştukları bir dilin bulunması gerektiğini savunmuşlardır. Üçüncü olarak dillerin kökeni meselesi halku’l-Kur’an ve te’vil konusuyla ilişkilendirilmiştir. Çünkü Kur’an insanların oluşturduğu dil aracılığıyla nazil olmuş ve sonradan yaratılmıştır. Bu durumda Kur’an’ın yorumlanması imkân dâhilinde olacaktır. Özetle dilin kökenine ilişkin görüşler bazı teolojik yaklaşımları destekler mahiyette ortaya konulmuştur.
Yazar: | Numan KARAGÖZ – Hulusi ARSLAN |
Yayın: | Mesned İlahiyat Araştırmaları Dergisi |
Cilt: | 12 |
Sayı: | 1 |
Sayfa: | 37 – 73 |
Tarih: | 2021 |
DOI: | 10.51605/mesned.929586 |
ISSN: | 2687-3605 |
URL: | https://dergipark.org.tr/tr/pub/mesned/issue/67490/929586 |