Din, Yüce Allah tarafından gönderilen ilahi kurallar bütünüdür. Dini kuralların benimsenip yaşanmasına dindarlık, dini değerleri hayatına tatbik eden kişi ve toplumlara, dindar kişi ve toplum adı verilir. Ahlak ise bireyin, öncelikle Yüce Yaratıcı’ya, daha sonra kendisine ve diğer insan ve varlıklara karşı görev ve sorumluluklarını yerine getirmesi demektir. Yani ahlak, başta Yüce Allah olmak üzere insanın, hem kendisiyle hem de diğer varlıklarla ilişkisi sonucu ortaya çıkan bir ilişkiler kompleksidir. Ontolojik olarak ahlak, evrensel insani bir değerdir. İnsan, iç dünyasındaki umut, korku, his ve heveslerinin yanında eğitim, din, kültür ve sosyal çevresiyle var olan bir varlıktır. Onun ahlakını şekillendiren etkenlerden biri hiç şüphesiz din fenomenidir. Ahlakın dinle münasebeti olduğundan dolayı İslam’a göre ahlak, hem dinin bir parçasını oluşturur hem de ondan ciddi bir şekilde etkilenir. Onun için ahlakın, dinden bağımsız olarak düşünülmesi mümkün değildir. Ancak dindarlık ve ahlak ilişkisi, insanın her zaman görmek istediği, fakat bazen göremediği olumsuz bir şekilde ortaya çıkabilmektedir. Bu durum ise, insanlarda bir çelişki ve dolayısıyla bir hayal kırıklığına sebep olmaktadır. Dindarlık ile ahlak arasındaki çelişki ya dinin tam anlamıyla yaşanmamasından ya da ahlaka dair algının gerçek anlamda kavranmamasından kaynaklanmaktadır. Tarihsel olarak dindarlık-ahlak ilişkisinde ortaya çıkan çelişki, toplumda birtakım teolojik ve sosyal problemlere neden olmaktadır. Zira çoğu zaman insan, olguları algılar üzerinde okumaktadır. Onun için o, dine dair algılarını, dindar kişiler üzerinden okumakta ve onların davranışlarına bakarak oluşturmaktadır. Yani insan, bazen dindar görünen birey, kurum ve grupların eylemlerinde görülen gayri ahlaki durumları dine atfetmekte ve onunla dini değerleri yorumlamakta ve hatta yargılamaktadır. Bu durum ise, çoğu zaman toplumsal dokuya zarar verecek şekilde hem dindar olmayanların dine dair bir kanaatin meydana gelmesine hem de gruplar arasında olumsuz bir algının oluşmasına neden olabilmektedir. Yani bu düşünce, hem dindar olmayanı, dinden soğumaya hem de dindar ile dindar olmayan arasında bir dışlanmaya ve ötekileştirilmeye sebep olabilmektedir. Halbuki din, hem kendi mensuplarından gerçek anlamda ahlaklı olmayı talep etmekte hem de dindarların davranışlarını, din için tanımlayıcı bir unsur olarak algılanmasını doğru ve yeterli kabul etmemektedir.
Yazar: | Maksut ÇETİN |
Yayın: | Mizanü’l-Hak: İslami İlimler Dergisi |
Cilt: | |
Sayı: | 13 |
Sayfa: | 83 – 106 |
Tarih: | 2021 |
DOI: | |
ISSN: | 2636-8161 |
URL: | https://dergipark.org.tr/tr/pub/mizan/issue/67312/1007568 |