Bu makale Fahreddin el-Râzî’nin metafizik yakîn anlayışını te’vîl teorisi açısından incelerken, onun metafizik yakîne ulaşma hususundaki optimistik tutumunu da ortaya çıkarmaktadır. Kuşkucuların lideri (şeyhü’l-müşekkikîn) olarak da bilinen Râzî’nin, kendisinden önceki felsefe ve kelam geleneklerini etraflıca kritik ederken yeni ve özgün bir anlayış ortaya koyup koymadığı tartışılmış, eleştirel düşüncesi kendisinden sonraki düşünürlerce tenkit edilmiş ve bu vesile ile Râzî hakkında çeşitli okuma biçimleri ortaya çıkmıştır. Bu okuma biçimleri arasında Râzî’yi, aklın kelamî bilgide yakîne ulaşamayacağı şeklinde bir metafizik bilinmezci olarak değerlendirenler de olmuştur. Bu çalışma, Râzî’nin metafizik yakîn anlayışını te’vîl teorisi ile birlikte serimlemeye çalışmaktadır. Makalenin ilk ana bölümü metafizik yakîn ve te’vîl ilişkisi ekseninde -başka bir deyişle kelâmî bilgide akıl-nakil tartışmaları açısından- Râzî öncesi düşünceye dair -ipuçları niteliğinde- tarihsel bağlam vermektedir. İkinci ana kısım ise Râzî’nin metafizik bilgide akıl anlayışındaki ilkelerini istivâ’ kavramının te’vîli üzerinden belirginleştirmektedir. Bu makale, Râzî’nin te’vîl anlayışını bütünüyle ortaya koymayı amaçlamamaktadır. Ancak, te’vîl teorisinin temel bileşenlerinden birisi olan akliyyâtın nasıl metafizik yakîniyyâta dönüştüğünü analiz etmektedir. Muʻtezile, akliyyât üzerinden dönüştürdüğü metafizik yakîniyyâti, dini anlama ve yorumlamada kıstas haline getirmiştir. Öte yandan metafizik yakîniyyât anlayışlarındaki iddiaları, farklı din yorumlarına karşı müsamahasız bir tavra dönüşmüş, siyasi erkle birlikte baskıcı hale gelmiş ve Muʻtezile dışı kelam düşüncelerini akılcılık -daha radikal bir ifade ile rasyonelizm- karşısında eleştirel-tepkisel olmaya sevk etmiştir. Doğal bir sonuç olarak diğer doktrinlerin rasyonel gelişimi Muʻtezilî etki yüzünden yavaşlamıştır. Makalenin birinci kısmı, Râzî öncesi Eşʻarî düşünceyi, metafizik yakîniyyât ve nass yorumu açısından değerlendirirken, yorum ve akliyyât ilişkisine dair anlayışlarındaki dakikleşmeyi Muʻtezile’nin tarihsel varlığına ters orantılı olarak ele almaktadır. Ancak Râzî’ye kadar kararsız bir şekilde gerçekleşen dakikleşme süreci, Râzî ile birlikte nihayi formuna ulaşmaktadır. Râzî’nin te’vîl teorisinin temel prensiplerinden ilki, aklın nakle esas (el-ʿakl aṣlu’l-nakl) teşkil etmesidir. Akıl, naklin yalnız ispatı ve anlaşılması bakımından değil, aynı zamanda yorumlanması (te’vîl) açısından da temel belirleyici bir unsura dönüşmektedir. Bu makale, Râzî’nin ilmi hayatının sonlarına doğru, metafizik yakîniyyâta ulaşma noktasında pesimizme düşerek, metafizik bilinmezciliğe doğru yöneldiği şeklindeki anlama biçimlerine karşı, en son eserleri arasında olan ve tamamlanmamış Tefsîr’i üzerinden cevaplar aramaktadır. Râzî, değişik zamanlarda ele aldığı eserlerinde, “naklin zanniliği” hususundaki ısrarlı duruşunu vurgulamaktadır. Bu makale Râzî’nin naklin zanniliği noktasındaki ısrarlı duruşunun, “aklın asıllığı” ilkesindeki kararlılığı ile zorunlu bir paralellik gösterdiğininin altını çizerken, metafizik yakîniyyât açısından da hala optimistik olduğunu savunmaktadır.
Yazar: | Recep ERKMEN |
Yayın: | Kader |
Cilt: | 20 |
Sayı: | 3 |
Sayfa: | 853 – 878 |
Tarih: | 2022 |
DOI: | 10.18317/kaderdergi.1168461 |
ISSN: | 2602-2710 |
URL: | https://dergipark.org.tr/tr/pub/kaderdergi/issue/74512/1168461 |