Hâricîliğin Ortaya Çıkışı ve İbâzî Anlayışında Hâricîlik Yorumu

Her ne kadar Hz. Peygamber döneminde yaşanan bir ganimet taksimi sonucunda Hâricî anlayışının ortaya çıktığı iddia edilmişse de bir fırka olarak zuhur etmeleri Sıffin savaşında olmuştur. Hz. Ali ve Muâviye arasındaki tahkim meselesinde ‘‘Hüküm ancak Allâh’ındır’’ şiarıyla şöhret kazanan bu oluşum Muaviye’nin Hz. Ali’ye karşı isyanını geride bırakacak kadar ön plana çıkmıştır. Öyle ki Sıffin savaşı denilince araştırmacılar Muâviye ve yaptıklarından çok Hâricîler ve yaptıkları üzerinde durmaktadırlar. Bunun birçok sebebi olmakla birlikte, Hâricîlik ve Hâricîlerin genellikle Sünnî kaynaklar çerçevesinde değerlendirilmesidir. Hâricilik ve Hâricîler konusunda objektif olabilmenin yolu bizzat Hâricîlerin ya da Hâricîlerle bağlantılı fırkaların kaynaklarına müracaat etmek olduğunu söyleyebiliriz. Hâricîler, itikadi veya fıkhi bir mezhep olarak sistemleşen bir oluşum değildir. Ancak Hz. Ali’den ayrılıp Harûrâ denilen yerde toplanan gurup arasında daha sonraları İbâzî adıyla bilinecek olan mezhebin öncüleri de yer aldığı için, İbâzî mezhebi Hâricî bir fırka olarak bilinmektedir. Hicrî 64 senesinde Harûrâ ehli kendi arasında fırkalara ayrılmıştır. Bu ayrışmanın temel sebebi, özellikle Nâfi’ b. Ezrâk’ın şiddeti meşru görüp kendileri gibi düşünmeyen diğer Müslümanları tekfir etmesi, kanlarını, mallarını ve ırzlarını helal saymasıdır. Bu ayrışmadan sonra Hâricîler Ezârikâ, Sufriyye, Necdiyye/Necedât ve İbâziler şeklindeki isimlendirmelerle anılmışlardır. İbâzîler radikal tutumlarından ötürü bu fırkalardan beri olduğunu özellikle belirtmiştir. Abdullah b. İbâz ve Emevî halifesi Abdulmelik b. Mervân arasında geçen yazışmalarda bu durum özellikle vurgulanmıştır. Ancak Hâricîlik konusu ele alınırken bu ayrışmanın niçin olduğu göz ardı edilmiş olup, ılımlı bir anlayışa sahip olan İbâziler, şiddet ve tekfir yanlısı olan diğer Hâricî fırkalarla aynı kategoride değerlendirilmiştir. Yine söz konusu yazışmalarda yer aldığı üzere İbâzîler böyle bir genellemeye şiddetle karşı çıkmış ve kendilerinin diğer Hâricî fırkalardan ayrı bir şekilde değerlendirilmeleri gerektiğini belirtmişlerdir. Çalışmamızda İbâzîlerin bu tutumuna ve gerekçelerine yer verilmiş olup, gerek kendi kaynakları gerekse de Sünnî kaynaklar referans gösterilerek izah edilmeye çalışılmıştır. Diğer önemli bir husus ise İbâzîler Hâricî olarak isimlendirilmek istemezler. Onlar kendilerini Şurât, Ehlu’l-İstikâme, Hâruriye ve Vehbiye olarak isimlendirilmeyi daha uygun görmüşlerdir. Günümüze kadar ulaşabilmeyi başaran İbâzî mezhebi Hâriciler ve Hâricîlik konusunda özgün görüşlere sahip olmakla birlikte, kendilerini Hâricî olarak görüp görmedikleri konusunda da fikir beyan etmişlerdir. Ayrıca Hâricîliğe yaklaşımları ve tanımlamaları Sünnî kaynaklarda zikredilenle farklılık arz etmektedir. Hâricîlerle olan bu bağlantıları ve günümüze kadar ulaşmış olmalarından ötürü objektiflik açısından Hâricilik konusunda İbâzî kaynaklara müracaat etmek bir gerekliliktir. Ancak İbâzîlerin daha çok Sünnî kaynaklara bağlı kalınarak tanıtıldığını söyleyebiliriz. Böyle bir yaklaşım ise İbâzîlerin doğru anlaşılmamasının yanı sıra onların başta Ezârikâ olmak üzere diğer Hâricî fırkalarıyla bir tutulmasına da neden teşkil edebilir. Bu çalışmamızda İbâzilerin, Hâricî ve Hâricilik konusuna yaklaşımları ve kendilerini Hâricî bir fırka olarak görüp görmediklerini bizzat onların kaynaklarını temel alarak ele almaya çalışacağız.

Yazar: Sadi ÖLMEZ
Yayın: Van İlahiyat Dergisi
Cilt: 10
Sayı: 17
Sayfa: 93 – 118
Tarih: 2022
DOI: 10.54893/vanid.1189272
ISSN: 2667-615X
URL: https://dergipark.org.tr/tr/pub/vanid/issue/73698/1189272