İbn Hazm’a Göre Keramet ve Mahiyeti

Müslümanlar peygamberlerin varlığını ve mûcizelerin vuku bulduğunu bir iman esası olarak kabul ederler. Salih ya da velî kimselerden kerametlerin zuhur edip etmeyeceği hususu ise tartışmalıdır. Yüce Allah’ın salih kullarına kalp huzuru, imanda sebat ve bağışlanma müjdesi şeklinde lütufta bulunması tarzındaki manevî kerametin varlığını bütün İslâm âlimleri kabul etmiştir. Ancak ölüleri diriltmek, nesnelerin mahiyetini değiştirmek, cansız varlıklar ve hayvanlarla konuşmak, gaybı bilmek, uzak mesafeleri kısa zamanda kat etmek, su üzerinde veya havada yürümek gibi normal şartlarda bir insanın yapamayacağı olağanüstü durumları yapmak tarzındaki kevnî/hissî kerametlerin varlığı ciddi tartışmalara konu olmuştur. Mu‘tezilî âlimler başta olmak üzere bazı Sünnî âlimler de kevnî kerametleri reddetmiş, bu tür hadiselerin ancak peygamberler için –Allah’ın izni ve yaratmasıyla- söz konusu olabileceğini ve bunların da mûcize diye isimlendirildiklerini savunmuşlardır. Onlar, kevnî kerametin kabul edilmesi durumunda nübüvvet müessesesine ve dolayısıyla mûcizenin delil oluşuna halel gelebileceği kaygısı içindedirler. İşte bu görüşü kabul edenlerden birisi de Endülüs’te yetişmiş meşhur Zâhirî âlim İbn Hazm’dır (öl. 456/1064). O, hârikulâde olayların sadece peygamberler için meydana geleceğini iddia etmiş; salih, sâhir ya da fâcir bir kimsenin hârikulâde işler yapabilmesinin mümkün olmadığını savunmuştur. Ona göre cevherlerin yoktan var edilmesi, bir varlığın başka bir varlığa dönüştürülmesi ve bunlara benzer hârikulâde olayları sadece yüce Allah yapabilir ve bunları da ancak peygamberlerini desteklemek için yapar. Şayet bu tür hadiselerin peygamberlerin dışındaki kimselerden de zuhur edebileceği kabul edilirse, bu durumda nübüvvetin en önemli delili olan mûcize büyük bir darbe almış olur. Bu sebeple İbn Hazm, prensip olarak hârikulâde olayları sadece peygamberlere tahsis etmiş, onların dışındaki hiçbir kimseden mûcizeye denk bir hârikulâdenin zuhur etmesini imkân dâhilinde görmemiştir. Bununla birlikte o, Kur’ân ve hadislerde peygamber olmadıkları bilinen bazı kimselere nispet edilen hârikulâde olayların varlığını kabul etmiş ve bunları söz konusu dönemde yaşayan peygamberin mûcizeleri olarak yorumlamıştır. Nitekim Hz. Peygamber’in yaşadığı dönemde de bazı sahâbîlerden hârikulâde olayların zuhur ettiğini kabul eden İbn Hazm, bu tür olayların Hz. Peygamber’in vefatıyla birlikte son bulduğunu iddia etmiştir. İşte bu makalede genel anlamda kerametin imkânı, mahiyeti ve sınırları konusu ele alınmış; Ehl-i hadise mensup bir âlim olmasına rağmen İbn Hazm’ın mûcize-keramet ilişkisi, kerametin imkân ve mahiyetine yönelttiği eleştirirler değerlendirilmiştir.

Yazar: Halil İbrahim BULUT
Yayın: Kader
Cilt: 20
Sayı: 1
Sayfa: 160 – 189
Tarih: 2022
DOI: 10.18317/kaderdergi.1063893
ISSN: 2602-2710
URL: https://dergipark.org.tr/tr/pub/kaderdergi/issue/70681/1063893