İbnü’l-Arabî’nin kelam ilmine bakışı genel anlamda menfidir. İbnü’l-Arabî’de bu bakışı şekillendiren ve belirleyen husus ise insanın hakikatle olan ilişkisidir. Sûfî kimliğiyle öne çıkan İbnü’l-Arabî’nin kelam eleştirisini belirleyen zemin de doğal olarak kendine özgü bir teoriyle beslediği bu tasavvufî zemindir. Ona göre insan hakikat yoluna ancak hâl, keşf ve müşâhede gibi yollarla, Allah tarafından (ledün) kendisine öğretilen bir bilgi aracılığıyla dâhil olabilir. Diğer yandan İbnü’l-Arabî’nin kelam eleştirisinde yaslandığı önemli bir dayanağın da Kur’ân olduğunu görüyoruz. Kur’ân’ın zikrettiği deliller kelamın delillerine ihtiyaç bırakmayacak kadar güçlü, sahih ve sarihtir. Dolayısıyla Kur’ân’a sarılan birinin, sarıldığı sürece kelama ihtiyaç duymasından söz edilemez. Ayrıca kelam İbnü’l-Arabî’ye göre aslında kuşku demektir, sorun demektir. Mütekellimler sürekli itikadî sorunlarla, kuşkularla ilgilenerek ve bunları gündeme getirerek farkında olmadan kendilerini ve başkalarını kuşkuya sevkederler. Buraya sürüklendikten sonra İbnü’l-Arabî’ye göre insanın kendisini kurtarması çok zor olmakla birlikte kendini kurtaran sayısı da oldukça azdır. Bu yüzden İbnü’l-Arabî’ye göre bir şehirde bir kelamcıdan fazlasına lüzum yoktur.
Yazar: | Fatih İBİŞ |
Yayın: | Pamukkale Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi |
Cilt: | 8 |
Sayı: | 2 |
Sayfa: | 1355 – 1376 |
Tarih: | 2021 |
DOI: | 10.17859/pauifd.1022867 |
ISSN: | 2148-4899 |
URL: | https://dergipark.org.tr/tr/pub/pauifd/issue/65472/1022867 |