Bireyin ve toplumun olgunlaşmasında, uygarlaşmasında, gelişmesinde, bir-birleriyle olan münasebetlerinde, toplum düzeni ve güvenliğinde en önemli unsurların başında ahlak gelmektedir. Adalet, liyakat, güvenlik, dürüstlük, bireyler ve kurumlar arasındaki karşılıklı güven gibi toplum hayatının vazgeçilmez değerlerin temelinde kuşkusuz ahlak yatmaktadır. Günlük hayatta birey ve toplum mutluluğunun, geleceğe umutla bakmanın da ahlakla doğrudan ilişkisi vardır, diyebiliriz. Bu durumda ahlak, bireyin davranış kaynağı iken, aynı zamanda bireylerden oluşan toplumun da sosyal bir ahlakının var olduğuna kimsenin itirazı olmamıştır. Ahlak, insana
eğitim ve çevrenin etkisiyle yerleşirken, tarihten beri ahlakın kaynağının imandan mı yoksa bilgiden mi geldiği konusunda tartışmalar yapılmıştır. Özellikle günümüzde gayrimüslim toplumlardaki çalışma, üretim, iş, adalet, liyakat, merhamet, eğitim, ticaret alanlarındaki ahlaki davranışların Müslüman toplumlardan daha ileri seviyede olması, aslında ahlakın iman kaynaklı değil bilgi kaynaklı olduğu tezlerini bir kez daha gündeme getirdi. Sovyetler Birliği başta olmak üzere ateist/dinsiz rejimle yönetilen bazı ülkelerde bireysel ve toplumsal ahlakın, inanç temelli değil de eğitim yoluyla verilmeye çalışıldığını görüyoruz. Fakat sonuçlarına baktığımızda, bu tür ahlak biçiminin bazı konularda başarılı görünse bile, rejim kontrolünün olmadığı yerlerde ahlak eğitiminin pek işe yaramadığını görüyoruz. Çünkü yüce yaratıcıya inanmayan, ahiret hesabını göz önünde bulundurmayan bireyden, manevi ve dini altyapıdan tamamen uzak pozitif bilimle, moral ve etik öğretisi ile ahlaklı insan modeli yetiştirilmeye çalışılmaktadır. Bu amaç doğrultusunda okul öncesi eğitimden üniversite eğitimine kadar, yaygın eğitimden örgün eğitimin her aşamasında ahlaki erdemler bireylere aşılanmaya çalışılmaktadır. İnançsız birey ve toplumdan eğitim yoluyla ideal toplum yaratılabilir mi? Ya da birey ve toplumun gerçek erdemli toplum seviyesine ulaşması için inancın/dinin ne gibi fonksiyonlar barındırdığı, insanoğlu aklını, kalbini ve bilincini yüce yaratıcıya itaat ederek hareket ettiğinde ne gibi ideal birey ve toplum ortaya çıkar? soruları sorulduğunda genellikle iki çeşit cevabın klasik hale geldiğini gözlemliyoruz: birincisi, dinin hakiki mesajlarından ve amacından habersiz olan, din deyince o dine tabi olanların davranışlarını örnek gösteren kesime göre ahlakın inanç temelli olması şart değildir, hatta bir kısmına göre gereksizdir;
ikincisi ise, iman ve inanç olmadan kamil ahlaktan bahsetmenin imkansız olduğudur. Biz de işbu çalışmamızda ahlakın inanç temelli olduğunda mı yoksa inanç temelli olmadığında mı kamil seviyede olacağını, ayrıca ahlakın insan menfaati yönünden ve yüce yaratıcının buyrukları yönünden ele alacağız.
Yazar: | Ali Yıldız Musahan |
Sempozyum Başlığı: | Uluslararası Din Düşünce ve Ahlak Sempozyumu |
Yer: | Van |
Yayıncı: | Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi |
Tarih: | 5-7 Kasım 2021 |
Sayfa: | 53 |
ISBN: | |
URL: | http://webportal.yyu.edu.tr/dindusunceahlak |