Mu‘tezile’de İnsanın ‘Hâlık’ Olarak İsimlendirilişi

Kelâm ilmi’nin kurucusu olan Mu‘tezile, İslâm düşüncesinde özgürlükçü yaklaşımıyla ortaya çıkan bir mezheptir. Vâsıl b. Atâ ile hicri II. asırdan itibaren başlayan serüvende özellikle cebriyeci fatalist anlayışla sıkı bir mücadele içerisine girmiştir. İnsana hiçbir özgürce hareket alanı takdir etmeyip her şeyi Allah’ın irade, kudret ve fiiline bağlayan bu anlayış, insanın sorumluluklarından kaçmasını, imtihan gerçeğini, cennet ve cehennemin varlığını boşa çıkarmıştır. Ayrıca Allah’ın zulümle, kötülüklerle vasıflanmasına sebebiyet vermiştir. Mu‘tezile bu çıkmazlardan kurtulmanın yolu olarak insanın fiillerinin yapıcısının kendisi olduğu üzerinde durmayı temel ilkelerinden birisi olarak kabul etmiş ve kendilerini ‘ehlü’t-tevhîd ve’l-adl’ olarak isimlendirmiştir. İnsanın eylemlerinin meydana getiricisi olduğunu ifade etmek için fâil, mûcid, muhdis gibi kavramları kullanmıştır. İlk dönemlerde hâlık kavramını insan için kullanmaktan çekinmişler, ümmetin selef ulemasının ‘lâ hâlıka illallâh/Allah’tan başka yaratıcı yoktur’ düşüncesinde icmâ etmeleri sebebiyle onlar da bu ittifaka katılmışlardır. Ebü’l-Hasan el-Eş’arî’nin ilk kez dile getirdiği gibi Ebû Ali el-Cübbâî ile birlikte Basra Mu‘tezilesi tarafından hâlık, insan için kullanılan bir kavram haline gelmiştir. Ebû Ali, kadîm olsun muhdis olsun, fiilini iradeli ve tasarlayarak meydana getiren herkesin bu kavramla nitelenebileceğini ilk defa ortaya atmıştır. İnsanın da hakiki olarak hâlık olduğunu ifade etmiştir. Daha sonra Ebû Abdullâh el-Basrî sadece insanın hakîkî, Allah’ın ise mecâzî olarak hâlık olarak isimlendirilebileceğini iddia etmiştir. Ebû Ali ile birlikte Mu‘tezile’de insanın eylemlerinde özgür olduğunu ifade etmek için yeni bir terminoloji ortaya çıkmıştır.

Yazar: Halil Öztürk
Yayın: Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi
Cilt: 14
Sayı: 77
Sayfa: 1362-1372
Tarih: 2021
DOI: 
ISSN: 1307-9581
URL: https://www.sosyalarastirmalar.com/