İslam Kelâmında Ahlâkî Açıdan Hüsün ve Kubuhun Ele Alınışı

Kelâmcılar genel olarak ahlakla din arasında bir irtibatın olduğunu kabul ederek inanç esaslarını ahlakla ilişkilendirmekte, bu bağlamda toplumun ahlakî ve sosyal yönleriyle de ilgilenilmesi gerektiğini savunmaktadırlar. Kelâmcılar Kur’an’da birçok ayetin ahlakî mesajlar
içermesini onun toplumu ahlaken olgunlaştırma gayesini hedeflemesiyle ilişkilendirmektedirler. Mütekaddim dönemi kelâmî eserlerde ahlak hakkında bir başlık bulunmamaktadır. Sonraki dönemlerde teorik olarak kelâmî bilgiler verilirken bunlardan ahlakî mesajlar üretme konusunda daha fazla gayret göstermişlerdir. Allah’ın varlığının delilleri arasına ahlakî delillerin dâhil edilmesi bu amaca yönelik bir örnektir. Konuyla ilgili diğer bir örnek de hüsün ve kubuh meselesidir. Her şeyden önce Kur’an’da “hüsün” ahlaka ait bir kavram olarak sunulmaktadır. Onun zıttı olarak kabul edilen “kubuh” da bu bağlamda insanların arasında hoş görülmeyen davranışları da içerdiğinden ahlakî bir eksiklik olarak kabul edilmektedir. Kelâm eserleri ahlakî yönü bulunduran bu kavramları incelerken dolaylı olarak İslam ahlakı konusuna kelâmî açıdan bir katkı sağlamaktadırlar. Kelâmcılar iyilik-kötülük konusuyla ilgili birçok soruyu cevaplama çabası içerisine girmişlerdir. Ahlaki erdemleri oluşturan şeyler arasında yer alan iyi ve kötüyü bilmemiz mümkün müdür?
İnsanlar aklen bir şeyin iyi veya kötü olduğunu bilmeye yetkin midir? Aklen iyi ve kötü olarak belirlediğimiz şeylerin şeriatın nezdinde bir hükmü ve değeri var mıdır? Eğer bir şeyin iyi veya kötü olduğunu akıl belirliyorsa İslam’ın ahlaki erdem olarak bildirdiği şeylerden farkı nedir? Öncelikle şunu belirtelim ki klasik kelâmî eserler genel olarak iyilik-kötülük konusunu meselenin ahlaki boyutundan çok kişiyi sevap ve cezaya götüren eylemler bağlamında ele almaktadır. Ayrıca kelâmda iyilik ve kötülüğün tespitinin hangi yollarla olacağı meselesi onun diğer yönlerinden öne çıkmaktadır. Ancak konu kelâmcılar tarafından zamanla iyilik ve kötülüğün ahlakî eylemlerle ilişkisi yönüyle de işlenmiştir. Kelâmda iyilik-kötülüğün tespiti konusunda genel olarak üç yaklaşım mevcuttur. İlki iyilik ve kötülük eşyanın kendi vasfıdır. Bu sebeple aklen bilinebilir. Şeriat ise aklın bildiği bu vasfı açıklama pozisyonundadır. İkincisi iyilik ve kötülük ancak şeriatın bildirdiği iledir. Şeriat bunu bildirmeden akıl onun iyi veya kötü olduğunu bilemez. Üçüncüsü ise iyilik ve kötülük
eşyanın zatında olmakla beraber şeriat sevap veya ikab yönüyle meseleye dâhil olmaktadır. Mu‘tezile ve Mâtürîdîler başta olmak üzere diğer kelâmî mezheplerin çoğu ise aralarından nüans farkı olmakla beraber iyi ve kötünün aklen bilinebileceği görüşündedirler. Eş‘arîler iyilik ve kötülüğün Allah’ın bir lütfu olarak önceden şeran bildirildiğini savunmaktadırlar. Onların hüsün ve kubuhu şerî olarak görmelerindeki temel esas Allah’ın her konuda olduğu gibi iyi ve kötüyü belirlemede tek güç olarak kabul edilmesidir. Diğer bir neden de aklın bazen yanılabileceği, dolayısıyla böyle bir mahrem meselenin akla teslim edilemeyeceğidir. İyilik ve kötülüğün ancak şerî
olarak bilinebileceğini savunan Eş‘arîler esasında ilahî olanın bireyle ve toplumla ahlaken iç içe geçmiş müdahil bir durumunu savunmaktadırlar. Burada bir nevi ilahî olanın bireysel olana ahlaken önderlik etmesi söz konusudur. Bu da dolaylı olarak ahlaki davranışların ilahi bir vasıfla vasıflanması anlamına gelmektedir. Bu çalışmanın amacı iyilik ve kötülük çerçevesinde kelâmî
söylemin toplumun ahlaki değerleriyle olan mevcut ilişkini tespit etmek ve bu bağlamda kelâmî söylemin konuya katkısını ortaya çıkarmaktır. Araştırmamızda hüsün ve kubuhun kelâm tarihindeki tartışmalar çerçevesinde geçirdiği aşamalar ve son dönem kelamcılarının konuya bakış açılarındaki yeni yaklaşımları tespit edilecektir.

Yazar:Ahmet Bardak
Sempozyum Başlığı:Uluslararası Din Düşünce ve Ahlak Sempozyumu
Yer:Van
Yayıncı:Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Tarih:5-7 Kasım 2021
Sayfa:21
ISBN: 
URL:http://webportal.yyu.edu.tr/dindusunceahlak