Makaleler

Kâinatın Yaratılışı ve Yok Oluşu (Tefsirler ve Modern Bilim Işığında)

İnsanlık âlemi, fani dünyaya geldiği andan itibaren gaye-i vücudu hep merak etmektedir. Bu nedenle nerden gelip nereye gideceği; içinde yaşadığı özelde yerkürenin, genelde kâinatın, gökyüzünün nasıl, niçin oluştuğu ve sonunda neler olacağı gibi soruları cevaplamak için çalışmalar yapılmaktadır. Bu çalışmalar dini kaynaklar ve bilim ışığında yapılmaktadır. Kâinatın yaratılışı; Kur’ân-ı Kerim’de yerlerin ve göklerin birleşikken ayrılması…

Kötülük ve Kötülük Sorunu Üzerine Kısa Bir Bakış

İyilik ve kötülük, salt bir tanımı olmayan ve herkesin kabul görmediği kavramlardır. Özellikle kötülük, her insana göre, farklı anlamlar içeren bir kavramdır. Kötülük sorunu ise, tarih boyunca, insanoğlunun kesin bir sonuca varamadığı ve birçok tartışmanın nedeni hâline gelen bir problemdir. Bu problem, ilk insandan başlayarak, günümüze kadar gelmektedir. Felsefe başta olmak üzere; sanat, edebiyat, kültür…

Eş‘arîlik ve Mâtürîdîlik Arasındaki İhtilaflı Meselelere Bir Katkı: Kün Emri ve Yaratmaya Tesiri

Semâvî dinler geleneğinde önemli bir yere sahip olan “söz-yaratma” ilişkisi, Kur’ân’da geçen “kün âyetleri” bağlamında ifadesini bulmuştur. Buna göre Allah, bir şeyi yaratmak istediği zaman “ol” demesinin yeterli olacağını, o şeyin de hemen oluverdiğini bildirmektedir. Allah’ın evreni yoktan yarattığı konusunda aynı kanaati paylaşan kelâm âlimleri, bu yaratmanın nasıl gerçekleştiği ve “kün” emrinin yaratmadaki rolü meselesinde…

Ehl-i Sünnet Kelâmcılarına Göre Terâdüf

Bu çalışmada terâdüf (eşanlamlılık) konusu, kelâm ilmi –özellikle Ehl-i Sünnet kelâmcıları– açısından ele alınmıştır. Konu, esasen bir dil problemi olması nedeniyle Arap dilcilerinin görüşleri öncelikle ortaya konulmuştur. Bu bağlamda terâdüfün sözlük ve terim anlamı, dilcilerden terâdüf taraftarları ve karşıtlarının görüşleri ve delilleri, terâdüfün ortaya çıkışı, terâdüfü doğuran sebepler, terâdüfün çeşitleri gibi konulara değinilmiştir. Terâdüf konusu,…

İbn Sînâ’ya Göre Allah Cüzîleri Bilir; Fakat Nasıl?

İbn Sînâ’nın kurduğu felsefi sistem içerisinde Allah’ın cüz’îleri nasıl bildiğine dair görüşü bu mesele hakkında günümüze kadar gelen tartışmaların sebebidir. İbn Sînâ görüşünü açıklarken önce O’nun cüz’îleri bilmediğini daha sonra ise bildiğini söylemiştir. Bu durum İbn Sînâ’yı açık bir çelişkiye düşmüş gibi göstermektedir.Fakat burada bir ayrıntı vardır: İbn Sînâ’nın Allah’ın bilmediğini söylediği cüz’îler değişken cüz’îlerdir….

Ebû Hanîfe Mürcie İlişkisi Tasavvurunun Tarihsel Seyri

Hicri 2. asırdan itibaren iki yüzyıl, İslam düşüncesinin en hızlı gelişim gösterdiği bir dönemi içermektedir. Bu periyotta İslam düşüncesine katkıları olan birçok alim öne çıkmıştır. Bunlar arasında Ehl-i Rey’in lideri olarak kabul edilen Ebû Hanîfe’nin özel bir yeri bulunmaktadır. Onun bu konumu, sadece fıkhı sistemleştirmesi ve bunu rey merkezli olarak yapmasıyla ilgili değildir. Erken dönem…

Hüsün-Kubuh Bağlamında Kelâm’ın Ahlâk Kuramları

Kelâm ilminin temel araştırma sahası: Varlık, bilgi ve ahlâktır. Tanrı-evren, Tanrı-insan, insan-doğa ve diğer canlılar ve insan-insan irtibatı bu bağlamda önemlidir. Anılan irtibatları tesis etmek, hüsün-kubuh meselesini çözümleye bağlıdır. Hüsün-kubuh sorunu; ahlâkın kökenini ve mahiyetini incelemektedir. Ahlâkın temelinde öznenin iradeli ve özgür eylemleri vardır. İradenin eylem ile ilişkisi kurularak değerler araştırma alanına alınmalıdır. Değerlere köken…

Gazzâlî’nin İman-Amel Anlayışı

İnanma ihtiyacı, şüphesiz insanın en doğal özelliklerinden biridir. İman olgusu dinin merkezinde yer alan bir kavram olması sebebiyle hemen hemen her dönemde insanların yaşam biçime, düşünce ve davranışlarına yön vermiştir. İmanın varlığı veya yokluğu bütün bir hayatı etkiler. İman, insanın iç dünyasını imar eden en önemli sebeplerinden biri olduğundan dolayı, bedendeki ruh gibidir. Bedende bulunan…

Mu’tezile’nin Kur’an-ı Kerim’in Belâgatına Yönelik Eleştirilere Verdiği Cevaplar: Kâdî Abdulcabbâr – İbnü’r-Râvendî Örneği

Peygamberler Allah’tan aldıkları emir ve yasakları insanlara iletmekle görevli elçilerdir. Tarih boyunca söz konusu peygamberlere iman edenler olduğu gibi etmeyenler de vardır. Nübüvveti reddeden düşünce kendini bazen bir akım şeklinde gösterirken bazen de kişi bazlı olarak ortaya çıkmıştır. Örneğin Hint kökenli olduğu bilinen “Berâhime” ile kökeni hakkında farklı rivayetler bulunan “Sümeniyye” akımı buna örnek verilebilir….

Mu‘tezile’nin Mucize Anlayışı ve Nazzâm’ın Sarfe Teorisi Bağlamında Genel Bir Değerlendirme

İslâm mütekellimlerine göre mucize, peygamberlik alametidir ve birtakım özelliklere sahip olması gerekmektedir. Mu‘tezile’ye göre mucizenin üç temel özelliği vardır: Allah’ın fiili olması, olağanüstü olması ve nübüvvet iddiasından sonra, iddiaya uygun bir şekilde meydana gelmesidir. Onlara göre Kur’an-ı Kerim de belâgat ve fesahat açısından bir mucizedir. Fakat Nazzâm, “Sarfe Teorisi” ile bunu reddetmiştir. O Kur’an’ın belâgat…